31 Aralık 2007 Pazartesi

Hayat Okulunda Yeni Dönem Ders Başı :)

Koskoca bir yıl daha geride kaldı. Dönüp geride bıraktığınız geçen günlere baktınız mı hiç? Bu geçen yıl içinde neler yaptım, neler kazandım, şimdi ne durumdayım diye..? Bir insan ömrünü bir yıl düşünün; sadece dört mevsim yaşamak kadar, on iki ay ömrünüz olduğunu düşünerek yaşamış olsaydınız, Bir yılı nasıl değerlendirirdiniz..? Neler yapmak isterdiniz? Yapacaklarınızı sığdıramayacaksınız bir yıla.. Çünkü zaman artık çok önemli gelecektir size.. Her yıl bir ömürdür.. Her yıl bir ömür muhasebesi yapmak demektir..

Her yılı bir ömür olarak görün ve öyle yaşayın ki hayatın değerini anlama fırsatımız olsun. Yarın yepyeni bir sayfa açacaksınız hayatınızda.. 365 günlük bir defter duracak önünüzde.. akşam o defteri güzelce ve özenerek kaplayacaksınız.. Yarın okul var.. :) ilk sayfayı yazacaksınız... ilk zamanlar sayfalar temiz tutulmaya özen gösterilir ilk gün heyecanından... zaman sona doğru yol alırken ilk gün düşünülen şekilde devam edemeyiz yada etmeyiz.. bir ay sonra defteri ikiye böleriz... :) başka dersleri paylaşırız.. ara sayfalara notlar alırız.. arka kapak yazılarına anlamlı sözler yazarız.. işte...! Bu şekilde hayatımızı parçalara ayırırız.. bir yıl tam olmadan.. defterin her tarafını karalarız...

Yapacağımız her şeyin bir vakti vardır... 365 sayfanın zamanı 365 gün sonradır... ilk günden en son yapılacak işe bulaşırsak... alabora olur.. düşersiniz... bu kez öylesine bir yaşam süreceksiniz... plansız, kuralsız.., nedensiz.. , nereye gideceğiniz kestirmekten öte nerde olduğunuzu bile unutursunuz...

Sadece şunu bilmeniz bile yeterlidir...
Ömrün basamakları vardır... her yaş bir ömürdür.. her ömür 365 sayfalık bir kitaptır.. her yıl verilen başarılı ders, bir sonraki derse başarı ile geçmiş olacaksınız..aksi durumu siz düşünün..

Hayat bir okuldur.. Dersleri iyi vermek gerekir.. Yarın yeni bir yıl başlayacak. (yani yeni bir eğitim dönemi ) Kaçıncı basamaktasınız? :)

Mutlu yıllar..

Eskidendi Çok Eskiden - Murathan Mungan

Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan,işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken...
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemişken,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi çok eskiden.

Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.

Murathan Mungan

Arthur Ashe - Efsane Wimbledon tenis oyuncusu

Efsane Wimbledon tenis oyuncusu Arthur Ashe AIDS'den ölmekteydi.
Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı.
Bunlardan bir tanesi şöyle soruyordu:

"Neden Tanrı böylesine kötü bir hastalık için seni seçti?"

Arthur Ashe buna şu cevabı verdi:

Tüm dünyada.
50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar,
5 milyon tenis oynamayı öğrenir,
500,000 profesyonel tenisi öğrenir,
50,000 yarışmalara girer,
5,000 büyük turnuvalara erişir,
50'si Wimbledon'a kadar gelir,
4'ü yarı finale,
2'si finale kalır.
Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya "Neden ben?" diye hiç sormadım.
Ve bugün sancı çekerken, Tanrı'ya "Niye ben?" mi demeliyim?
Mutluluk insanı tatlı yapar
Zorluklar güçlü yapar,
Hüzün ise insan yapar,
Yenilgi mütevazı yapar,
Başarı insanı ışıldatır
Ama yalnız Tanrı yolumuza devam etmemizi sağlar.
Tanrı'ya asla "Niye ben?" diye sormayın. Ne olacaksa olacak.

O'nun kendine has usulleri vardır.
İnancınızı koruyun yeter

30 Aralık 2007 Pazar

Mutlu Yıllar :)

Yeni yılınızın mutlu, huzurlu ve başarı dolu bir yıl olmasını diliyorum.

Linda - Miguel Bosé / Şarkı Sözü

Miguel Bosé'nin bu şarkısını ilk defa bugün dinledim. Çok hoş, güzel bir şarkı. Paylaşmak istedim.

Linda

Linda, agua de la fuente
Linda, dulce e inocente
ahora que te abrazo pienso en otra.

Linda, corazón de seda
Linda, antes que suceda
antes de tenerme dentro escucha.

Linda, te voy a ser sincero
no estoy pensando en ti.
Y no, no quiero lastimarte
robarte tu primera vez
pensando en otra.

Linda, abrázame con fuerza
y ayúdame a olvidarla.
Si, no quiero ver en ti
la sombra de otra,
las manos de otra
los besos de otra.

Linda, beso de aire puro
Linda, quiero estar seguro
antes que se junten
nuestros cuerpos.

Linda, haz de modo que..
sienta, que el amanecer
sorprenda mi silencio sobre ti.

Dime, ¿que pudo tener ella?
que hoy no tengas tu.
Hoy... que no se lo que soy
si soy un sueño
un mar de dudas
que quiere amarte

Miguel Bosé

Veda - Şiir


Bir deniz gördüm..
kıyısında beyaz evler..
beyaz sandallar..
sokağı aydınlatan ışıklar
bir köşeye sinmiş sarhoş..
üşümüş bir köpek..
denizde yakamoz..
demir alma vaktini bekleyen kaptan..
kitabı yarım bırakmış yazar..
sabahı bekleyen bir kadın
özleyen bir erkek..
hepsi ordaydı..
biri daha vardı..
bir yürek.!
orada, bir sokakta
kapında,
camında..
odanda..
çarpan...
---bir yürek..

seni aradı bütün sokaklarda
bütün caddelerde..
evlerde
bulvar kahvehanelerinde.
balıkçı teknelerinde..
denizde..
giden yolcu gemilerinde..
bir müzikte..
bir ayak izinden..
şehre sinmiş kokunda..
---yoktun...

geride bir şehir kaldı..
birde kanayan bir yürek..

belki de denizi yoktu..
belki de çıkmaz sokaktı.
kör karanlıktı..
serseri bir hayaldi belki de..
şair yazmıştı şiirini..
liman çoktan hazırdı..
ağır, ağır..
arşınlarken..merdivenleri..
bütün şehir susmuştu..
ayak seslerinde kokan..
hasret.. özlem..
şehirde inliyordu..
beyaz evler olmuş kapkara..
lambalar olmuş boynu bükük..
şarabında tadı yok gecede..
son sefer kalkmak üzere..
elveda derken..
sana...
tüm dileklerini orda bıraktı..
mutlu ol diye..
gemi limanda ayrılırken
yaktı bir cigara..
içine sindi hayali..
---ağırdı
suskundu..
bilinmezdi..
ağır, ağır uzaklaştı gemi..
aniden bir yıldız kaydı..
yüreğinde kaydı sanki...
şehrin ışıkları uzaktaydı artık..
gemi gidiyordu Varna’ya doğru..
Noa hüzünlü söylerdi..
Şarkısını...
Freddie Mercury çoktan ölmüştü..
sahipsizdi bütün aşk şarkıları..
oda sahipsizce gitti
Varna’ya..
doğru...

29 Aralık 2007 Cumartesi

Yeni Yıl - Yılbaşı

Miladi takvimi kullanan kültürler tarafında kutlanan bir gündür. Yılbaşı Miladi takvimde 1 Ocaktır.
Müslümanların daha önce kullandığı Hicri takvimde yılbaşı muharrem ayının 1'inde gerçekleşir.
Musevilerde yılbaşına Roş-Aşana denir. Hamursuz Bayram’ında 163 gün sonra yılbaşı kutlanır.
Doğu Ortodoks Kilisesi ise 14 Ocak’ta kutlar. Bu tarih İsa'nın sünnet yıl dönüme de denk gelen tarihtir. Jülyen takvimine göre 1 Ocaktır.
Çin'de yılbaşı 21 Ocak ile 21 Şubat arasında kutlanır. Çin'de Yılbaşı önemli bir gündür.
İran takviminde yılbaşı 20 veya 21 Mart gününde kutlanır. Norous olarak anılır.
Tayland, Kamboçya ve Laos'da yılbaşı 13 Nisan'dan 15 Nisan'a kadar kutlanır.

Yeni yılı sadece öylesine bir gün ya da bir günlük sevinç diye kutlamaktan öteye gitmeliyiz. Yeni bir yılı yeniden var olma, geçmişte tekrarlanan hatalardan ders alma, yeni bir yılın başlangıcı ile açılan tertemiz bir sayfada; ''merhaba'' demeliyiz hayata.
Geçmişin sınırlarında kurtulup, geleceğe merhaba demek, yeni bir yılda daha sağlam adımlarla yürümek için yeni bir hayat planı oluşturmakla başlamalıyız hayata.

Yeni yıl için mutlaka bir hayat planı yapın. Bu yeni yılda plansız yola çıkmak; kaptansız, rotasız gemiye binmek gibidir. Nereye varacağınızı bilmeden gitmek belirsizliği sizi bilinmezliğe sürükleyecektir.
Yeni bir hayat planı hazırlamak en fazla 30 dakikanızı alacaktır. Yeni bir yılda yapmak istediklerinizi ve bu yapmak istediklerinizi gerçekleştirmek için nasıl bir yol izlemeniz gerektiğini kâğıda dökün ve bu plana sadık olun başarmak istiyorsanız. Başarmak zor bir iş değildir. Her hedefin bir kapısı vardır, he kapının bir anahtarı. Siz doğru zamanda, doğru anahtarı kullanarak kapıları açabilecek durumdasınız. Hiç bir insan aptal değildir, sadece ve sadece bilgisizlik ve disiplinsizlik vardır. Eğer yaptığınız bir planın gerçekleşmesini istiyorsanız; sadece istemekle kalmayın, onu yapın. Belki elinizde binlerce anahtar olacaktır. Sabırlı ve mantıklı bir şekilde o doğru anahtarı bulmaya çalışın. Sonunda o kapıya açacaksınız

Biz ölümlü canlılar olduğumuz halde ölümü düşünmeden yaşıyoruz. Çünkü çoğu kişi maddi ve manevi sorunları yüzünden zaman denen kavramı unutuyor ki zamanı bu kadar değersiz kullanabiliyor. Bir kaç yılı kalmış biri olarak düşününce, hayatınızı nasıl planlar ve nasıl yaşardınız? Belki o zaman hayatın gerçek manasını düşünmeye vaktiniz olacak. Zamanı bol bulduk ve bonkörce harcamayı bizden başka bir canlı daha da kötü kullanamaz.

Hayat kısa fakat insanlık adına bir şeyler vermek için yeterince zaman verdi Tanrı bize. Zaman konusunda şikâyet etmek hiç hakkımız değildir. Yaptığın ve yapacağın her şey sana verilmek üzere iyi veya kötü geri dönecektir ki hiç bir şey karşılıksız değil bu hayatta.

Hayat anlayamayacağımız derecede insanlığa sunulan bir armağandır. Onu iyi kullanın.
Ölüm yaklaşınca yanı başınıza o zaman anlayacaksınız hayatı --ki oda çok geç olmuş olacak.

Yeni bir yıl başlıyor... Her yeni yıl tertemiz bir sayfa demektir ki bu yeni yılda yepyeni bir başlangıç yapmanın vaktidir.

Yeni yılda hak ettiğiniz her şey sizin olacaktır. Mutlu ve huzurlu bir yıla başlamanız dileğiyle..

Not: Yılbaşı tarihleri için wikipedia sayfalarındaki bilgilerden faydalanılmıştır.

28 Aralık 2007 Cuma

Ütopya

Köken olarak olarak Yunanca "yok/olmayan" anlamındaki ou, "mükemmel olan" anlamındaki eu ve "yer/toprak/ülke" anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir.

Gerçeklikle ilgisi olmayan siyasal ve toplumsal düzen fikri. Ülküsel yaşam düzeni. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarım. Bu terim ingiliz yazar Thomas Morus'un (1478-1535) 1516'da yayımlanan ve kısaca Utopia diye bilinen De optimo reipublicae statu deque nova insula Utopia adlı yapıtında gelmedir. Daha sonra ülküsel ve uygulanamaz devlet tasarımları getiren tüm yapıtla ''Ütopya'' diye nitelendirilmişlerdir. Bu yapıtların başında da Campanella'nın Civitas Solis ( Güneş Ülkesi) vardır. Thomas Morus Utopia'sında adaletli düzen düşleri kurar, bu arada özel mülkiyeti her türlü kötülüğün kaynağı olarak belirler. Thomas Morus'un tasarladığı Utopia adasında özel mülkiyet de paratılır. Utopia'lılar ürettiklerini ortak depolarda biriktirirler ve gerektiğinde kullanırlar. Bu adada tam anlamında demokratik bir yaşam düzeni vardır.
*A.France şöyle der : ''Ütopya her ilerlemenin ilkesidir, eskinin ütopyacıları olmasaydı insanlar bugün de mağaralarda sefil ve çıplak yaşıyor olacaklardı. İlk sitenin çizgilerini ütopyacılar çizdiler. İyiliğe açık gerçeklik genel düşlerden çıkar.''
Ünlü Filozofların Ütopyalarını okumak için Wikipedia sayfasını ziyaret ediniz

Dört Güvercin - Nazım Hikmet

Sözcükler dergisi, Nazım Hikmet'in 1938'de tekifhaneden yazıp Piraye'ye yolladığı tahmin edilen şiiri "Dört Güvercin"i yayınladı.

İki aylık edebiyat dergisi Sözcükler, yeni sayısında Nazım Hikmet'in yayımlanmamış bir şiirini okura sunuyor. Nazım Hikmet'in ilk kez yayımlanan "Dört Güvercin" adlı şiiri, Yeşim ve Kenan Bengü'de bulunan Piraye Koleksiyonu arasında bulunmuş. Hikmet'in, şiiri 1938 yılında tutuklu kaldığı İstanbul Tevkifhanesi'nde yazdığı ve kopyasını almadan Piraye'ye yolladığı tahmin ediliyor. Dergi, şiiri Nazım Hikmet'in elinden çıktığı gibi, iki sayfalık el yazısı haliyle 'aynen' yayımladı.

DÖRT GÜVERCİN

Geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpusane yalağındaydı.
ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi burda, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.

NAZIM HİKMET

Varlığın - Şiir

Bu gece mi uzun ?
Sensizlik mi ağır yoksa..
Nedir beni böyle amansız yapan
Nedir beni sabaha hasret bırakan.

Senden haber yok
Ben uzak
Bir geceye sığabiliyorduk oysa
İki cümle kurup,
İki söz sarf edebiliyorduk.
Şimdi sen yoksun –
--ki hiç bir şey eksik

Varlığımız hariç;
Bize yetiyordu
Aydınlık bir sabah
Yarımda olsa bir dal sigara..
Kırmızı şarap
Bir dilim ekmek
Yoksul, kimsesiz sevda sözleri
Şimdi sen yoksun
- ki
Her şey eksik
ve..
Afrika kadar yoksuluz

Delilik

Ruh hastalıklarına verilen genel ad. Delilik: alışılmışın dışında kalan tüm tutumları anlatmak için kullanılmaktadır. Özel anlamda delilik usun ilkelerinin sarsılmasıyla belirgin zihin yetmezliğine karşılıktır. Delilik geçmiş zamanlarda tüm ruhsal bozuklukları belirlemekte kullanılırdı. Psikiyatrinin kurulmasından sonra çeşitli ruhsal bozukluklar için ayrı adlar bulundu ve delilik sözü bilimsel dağarın dışında tutuldu. Bugün deliliğin düşündüren durumlar için daha çok ''çılgınlık'' terimini kullanmak uygun olacaktır.

*La Rochefoucauld: ''Deliliğin dışında yaşayan kişi sanıldığı kadar bilge değildir.''
*Seneca : ''Bir deliye gülmek istediğim zaman, uzağa gitmek gerekmez, kendime gülüyorum''
*B.Gracian : ''Deli görünenlerin hepsi, deli görünmeyenlerin yarısı delidir.''
*Marguerite de Navarre: ''En kısa süren delilikler en iyi delilikleridr.''
*George Orwell: ''Delilik tek kişilik azınlıktır''
*Montaigne : ''Özgür bir beynin cesur cıkışlarıdır, erdem ve yürekliliğin de kapı komşusudur.'' der
*Edgar Allan Poe : ''Delilik sandığınız şeyin sadece duyuların fazla keskinleşmesi olduğunu söylememiş miydim ben size?''

Hiç bir insan deli değildir. Sadece düşünce, davranış, inanış ve beyin yapısının gelişimi ile ilgilidir. Beynin genel yapısı, günümüz insanın normal beyin yapısına oranla biraz veya daha fazla farklılık gösterebilir. Kişi bu farklılık nedeniyle deli sayılamaz ve sayılmamalıda. Tüm insanların beyin yapısı ve işleyişi standart olmuş olsaydı insanlar ne kadar yaratıcı olabilirdi ? İnsanın en saf hali olabilir mi delilik? Hesapsız, kitapsız yaşayabilme acaba delilik mi ? Delilikse neden ? Yaşadığımız bu hayat sadece şan , şöhret, para, karşı cins için mi..? Bu hayatın gerçeğini ne kadar biliyoruz ki deliliği hastalık diye tanımlıyoruz? Sınırları aşmak delilik olmamalı..

Delilikte özgürlük kadar geniş ve üzerinde tartışılması gereken bir konudur. İnsanoğlu ruhen çöküşler yaşayabilir. Bu da bireyin yaşadığı şartlar, yaşadığı çevre, bireysel özgürlüğü ile çok yakından ilgili bir konudur. Bu konular bireyin dayanklıklığınıda ortaya koyar. Karşılaştığı olaylar karşısında ruhen ne kadar çok tecrübeye ve bilgiye sahipse dayanıklığıda o kadar artar.

*Erasmus “Deliliğe Övgü” ‘de şu ilginç soruyu sorar: İnsanoğlunun tüm zincirlerinde kurtulmasını ve koşulsuz özgürlüğe ulaşmasını sağlayan delilik değil midir ?
*Stoacılara göre; delilik ise, kendini tutkuların akışına bırakmaktır.
*Erasmus der ki: ''Delilik insan olmaktır, çünkü doğasına ve aldığı eğitime uygun olarak yaşayan kimse mutludur. Kendi doğal halinde yaşayan kimseye mutsuz denemez.''

Eski bir söz;

"sevdiğin yüzünden deli oldun" dediler,
"yaşamın tadını yalnız deliler bilir," dedim.

It's All Coming Back To Me Now / Celine Dion

There were nights when the wind was so cold
That my body froze in bed
If I just listened to it
Right outside the window

There were days when the sun was so cruel
That all the tears turned to dust
And I just knew my eyes were
Drying up forever

I finished crying in the instant that you left
And I can't remember where or when or how
And I banished every memory you and I had ever made

But when you touch me like this
And you hold me like that
I just have to admit
That it's all coming back to me
When I touch you like this
And I hold you like that
It's so hard to believe but
It's all coming back to me
(It's all coming back, it's all coming back to me now)

There were moments of gold
And there were flashes of light
There were things I'd never do again
But then they'd always seemed right
There were nights of endless pleasure
It was more than any laws allow
Baby Baby

If I kiss you like this
And if you whisper like that
It was lost long ago
But it's all coming back to me
If you want me like this
And if you need me like that
It was dead long ago
But it's all coming back to me
It's so hard to resist
And it's all coming back to me
I can barely recall
But it's all coming back to me now
But it's all coming back

There were those empty threats and hollow lies
And whenever you tried to hurt me
I just hurt you even worse
And so much deeper

There were hours that just went on for days
When alone at last we'd count up all the chances
That were lost to us forever

But you were history with the slamming of the door
And I made myself so strong again somehow
And I never wasted any of my time on you since then

But if I touch you like this
And if you kiss me like that
It was so long ago
But it's all coming back to me
If you touch me like this
And if I kiss you like that
It was gone with the wind
But it's all coming back to me
(It's all coming back, it's all coming back to me now)

There were moments of gold
And there were flashes of light
There were things we'd never do again
But then they'd always seemed right
There were nights of endless pleasure
It was more than all your laws allow
Baby, Baby, Baby

When you touch me like this
And when you hold me like that
It was gone with the wind
But it's all coming back to me
When you see me like this
And when I see you like that
Then we see what we want to see
All coming back to me
The flesh and the fantasies
All coming back to me
I can barely recall
But it's all coming back to me now

If you forgive me all this
If I forgive you all that
We forgive and forget
And it's all coming back to me
When you see me like this
And when I see you like that
We see just what we want to see
All coming back to me
The flesh and the fantasies
All coming back to me
I can barely recall but it's all coming back to me now

(It's all coming back to me now)
And when you kiss me like this
(It's all coming back to me now)
And when I touch you like that
(It's all coming back to me now)
If you do it like this
(It's all coming back to me now)
And if we, , ,

26 Aralık 2007 Çarşamba

NÂZIM'IN YÜREĞİ / Yevgeni YEVTUŞENKO

Usanınca gerçeklerin yalanından,
kaygan, yüzsüz baskıdan,
tunç Nâzım'ı anımsarım
ve sesini
biraz hançerimsi :
"Merhaba kardaşım...
Ne o, neden yüzün asık öyle
Boş ver!
Yoksa şiir mi takıldı bir yerde?
Gel, birlikte bitirelim.
Paran mı yok?
Bakarız bir çaresine, dert değil.
Kız mı?
Aldırma bulunur..."
Oysa asıl kendisinde var bir şey,
içini kemiren
yüz çizgilerinden dehşetle akan :
"Hepsi iyi de,
şu yürek ağrısı...
Adam sen de
ağrıyadursun, yaşıyoruz ya..."
Kimisi için şiir bir roldür,
Kimisine bir dükkân,
kazançtır.
Onun içinse ağrıdır şiir,
rol değil.
Nâzım'ın yüreği de ağrıdı durdu işte.
Üzerine titreyen doktoru bir gün,
hani pek de güvenemiyerek,
tenbih etmişti bana :
"Bakın" demişti,
"Keskin konulardan kaçının ki
ağrımasın Nâzım'ın yüreği..."
Hey gidi doktor...
Hastanız gitti.
Yaramadı çabalarınız.
Yüreğiyse onun
gizli gizli çarparak
sürdürdü ağrısını
ölümünden sonra da.
İçimdeki acı için ağrıyor,
Türkler için, Ruslar için ağrıyor,
kendisi gibi mapusta özgür olanlar için
özgürlükte mapus gibiler için
ağrıyor.
Hapisane acılarıyla yanan o yürek
- ölümden sonra bile -
dinlemiyor doktorları,
korkak olduğumuz zaman
ağrıyor.
neme gerek dersek
ağrıyor.
onun gibi açık yürekle :
"Merhaba kardaşım..."
diyemezsek ağrıyor...
Varsın ağrısın
hepsi için yüreklerimiz,
tek ağrımasın Nâzım'ın yüreği.

Yevgeni YEVTUŞENKO
Çeviri: Ziya YAMAÇ

25 Aralık 2007 Salı

Eye in the Sky / Noa

Don't think sorry's easily said
Don't try turning tables instead
You've taken lots of Chances before
But I'm not gonna give anymore
Don't ask me
That's how it goes
Cause part of me knows what you're thinkin'

Don't say words you're gonna regret
Don't let the fire rush to your head
I've heard the accusation before
And I ain't gonna take any more
Believe me
The sun in your Eyes
Made some of the lies worth believing

{Refrain:}
I am the eye in the sky
Looking at you
I can read your mind
I am the maker of rules
Dealing with fools
I can cheat you blind
And I don't need to see any more
To know that
I can read your mind, I can read your mind

Don't leave false illusions behind
Don't Cry cause I ain't chnaging my mind
So find another fool like before
Cause I ain't gonna live anymore believing
Some of the lies while all of the Signs are deceiving

Francesco Petrarca / İtalyan Şairi

Rönenans'ın büyük şairi 1304'de İtalya Arezzo'da doğdu. 1374'te İtalya Padova yakınlarında öldü.

Petrarca her alanda erişilmez bir insandı. Vücutça da çok kuvvetli olan bu büyük şair bir manzarayı doya doya seyretmek veya sakin kafayla düşünebilmek için yüksek dağlara tırmanmaktan çekinmezdi. Hocalarını ve kitaplarını çok sıkıcı bulan Petrarca kendi kendini yetiştirmeye karar verdi ve yolculuğa çıkarak Yunanistan'ı, İtalya'yı ve Fransa'yı gezdi. Özellikle Fransa'nın Provence bölgesine dek sık sık gidip orada kaldı. Açık fikirli bir kimseydi. Tanrı üstüne derin düşüncelere dalmak yerine insan üzerine eğilmek ve onunla ilgilenmek gerektiğine inanırdı.

Petrarca, hümanizm denilen ve temeli insanlığa ve onun edebiyat, sanat, tarih veya bilim alanında yarattığı harikaları tanımaya dayanan yeni bir felsefenin önderidir. Yazar hem şair yönünden, hem de felsefe açısından değerli eserleriyle ölümsüzlüğe kavuşmuştur.

Canzoniere LXI / Francesco Petrarca

Canzoniere LXI

Kutlu olsun gün, ay yıl
mevsim, zaman, saat ve an
o güzel kent, o yer, beni
bir çift güzel göze tutkuyla bağlayan
kutlu olsan beni Aşkla tanıştıran
o ilk tatlı acı
üstüme çevrilen ok ve yay
ta yüreğime işleyen yaralar
kutlu olsun kadınımın adını
ana ana tükettiğim sesim
o iç çekişler, gözyaşları ve arzu;
kutlu olsun tüm yazdıklarım;
bana ün kazandıran ve
Ondan başkasını tanımayan düşüncem

Hippokrates / Modern Hekimliğin Öncüsü

M.Ö. 460'da Kos adasında (Ege Denizi) doğdu. M.Ö. 377'de Larissa'da (Yunanistan) öldü.

Efsaneye göre Hippokrates, Tıp Tanrısı Asklepios'un soyunda gelmektedir! Fakat Hippokrates'in mesleği hakkında çok derin bilgisi olduğu da gerçektir. Günümüzde bile, pek çok ülkede, genç doktorlar daha mesleğe başlamadan önce, ''Hippokrates Yemini'' ederler. Bu yemin, görev başında bir doktorun namus kurallarına sıkı sıkıya uyacağına dair verdiği sözdür. Hippokrates hayatı boyunca bu kesin kurallara uymuştur. Hekimliğin babası olan bu yüce insan, yoksul hastalarını para almadan tedavi eder, doğruluğun eşsiz timsali olduğuna her fırsatta gösterirdi. Onun bu tutumunu farkeden Pers Kralı Artakserkses, Hippokrates'i, Pers ordularının hekimi olması için göz kamaştırıcı hediyeler sundu. O sırada Pers'ler, Atina'lılarla savaş halindeydiler. Bu yüzden Hippokrates, kralın teklifini reddetti.
Hippokrates Yemini'ni tam manasıyla, günümüz doktorlarının yüzde kaçı yerine getiriyor acaba... ? Belkide %5 :(

Lao - dzı veya Lao-dan / Çin'li Filozof

(Lao-tse, Lao-tzu, Lao-tsu)
M.Ö. VI. veya V. Yüzyılda yaşadı. Hayatı efsanelerle örülüdür. Taoizm denilen dini felsefeyi kurdu.

Taoizm ve Tao'culuk, insanlara ölümsüzlüğü vaad eder. Taozuluğa göre bütün kötülüklerin nedeni ''bir şeyi yapmak'' tır; Teao'cu, huzur ve sükuna kavuşmak için her türlü aşırılıktan kaçınmalı, elindeki ile yetinmesini bilmeli, kendine tam anlamıyla hakim olmalıdır. Efsaneye göre, Lao-dzı, Taozm'in temel ilkelerini ''Dao-dı King'' adlı kitabında açıklamıştır. Konfücyüs'le karşılaştıktan sonra, Lao-dzı, Taoizm'i öğretmek ve yaymak için, Hindistan'a doğru haraket etti. Saha sonraları ise, yeni bir din olan Budizm, Hindistan'dan Çin'e doğru yayılmıştır. Bazı kişiler, buradan, Budizm'in, sadece değiştirilmiş bir Tao'cu öğreti olduğu sonucuna vardılar. Fakat bu, şüpheyle karşılanması gereken bir varsayımdır ve Budistlerle Taocular arasında ateşli tartışmalara yol açmıştır.

Gandhi - Hindistan'ın Milli Kahramanı ve Dini Lideri

Mohandas Kramşand Gandhi veya Mahatma Gandhi.
Hindistan'ın milli kahramanı ve dini lideri.
1869'da Porbandar'da (Hindistan) doğdu, 1978'de Yeni Delhi'de (Hindistan) öldü.
Hindistanın bağımsızlığa kavuşmasında büyük rolü oldu.
Şiddet ve terörizmi hayatı boyunca redetmiştir.

Gandhi'nin takma adı ''Mahatma'' nın anlamı ''Büyük ruh, Yüce ruh'' tur. Gandhi zengin ve kültürlü bir Hint'li ailenin çocuğuydu. Meslek olarak avukatlığı seçti ve bu sıfatla Güney Afrika'ya sürülmüş yüzbinlerce Hint'linin, sonra da ingiliz egemenliğine karşı tüm Hint halkının haklarını savunmayı üzerine aldı. İngiliz yönetimine karşı pasif bir direnişe geçen Mahatma Gandhi, bir deri bir kemik kalıncaya kadar açlık grevi yaptı, trenleri durdurmak için kendisini destekleyenlerle birlikte demir yollarına yattı. Onun önderlik ettiği azimli mücadele, 1947'de meyvesini verdi ve Hindistan'ın bağımsızlığı ilan edildi. Gandhi, 1948'de geri kafalı bir brahman tarafında öldürülünce bütün Hindistan halkı onun ardında ağladı. Cesedi yakıldıktan sonra külleri yüzbinlerce Hint'linin yaşlı gözleri önünde Ganj nehri sularına serpildi.

Konuyu daha detaylı işleyen Wikipedia sayfalarında bulabilirsiniz.

Tapınak Şovalyeleri / Masonluk

Hazreti Süleyman Mabedi

Masonluğun köklerini Çin'den Ortadoğu'ya, Eski Yunan'dan Şaman rahiplerine, eski Mısır'dan Avrupa'nın şövalye tarikat larına kadar dünyanın çeşitli yer ve topluluklarına dayandırmak mümkündür, zira Masonik ritüel lere bakıldığında ise bu kadim öğretilerin tamamının etkileri görülebilmektedir. Fakat Masonluğun çok uzun yıllar boyunca çalışmalarını büyük bir gizlilik içinde sürdürmesi ve 1390'da Regius el yazmasına kadar hiçbir kayıt tutmamaları sebebiyle, asıl kökeni hakkında net ve kesin bir yargıya henüz varılabilmiş değildir. Tüm dünyadaki Masonlar köklerini MÖ 10.yüzyılda yapılmış olan Hazreti Süleyman Mabedi işçilerine dayandırsalar da, bu işçilerin de önceden bu işi yaptıkları ve oraya hep birlikte gittiklerinin bilinmesi, kökenleri daha eskiye dayanıyor. Daha Fazla bilgi için wikipedia sayfasına bakın

Hazreti Süleyman Mabedi işçilerine ve sonra ki haçlı seferleri sırasında Hazreti Süleyman Mabedinde bulunan bazı belgeler ve bilgiler, haçlı seferlerine katılan bazı şovalyelerin Tapınakçı olmasına neden olmuştur. Bulunan bilgi ve belgeler Şovalyelerin kendine yeni bir misyon yüklemesine neden omuştur. Hazreti Süleyman Mabedini yeniden inşa etmek adına ortaya çıkan Şovalyeler ilkin kendilerine tapınakçı demişlerdir. Bu ismi alma nedenleri Kutsal olan Tapınağı tekrar inşa etmekti. Kendilerini bu nedenle Kutsal olan Hazreti Süleyman Mabedi nin şovalyeleri ve ustaları olarak adamışlardır.

Daha sonradan yapılan baskılar nedeniyle yer altına inen tapınak şovalyeleri Masonluk ismini almışlardır. Bu konuda daha detaylı bilgi almak isterseniz yerli ve yabancı kaynaklardan faydalanabilirsiniz.

Bu konuya açıklık getirmemin nedeni; bir önceki konuda yer alan tapınakçılıkla, Bu konuda adı geçen Tapınak Şovalyeleri (Tapınakçılar) ile ilgisi bulunmamaktadır. Tamamen farklı anlam taşımaktadırlar.

Tapınakçılık Nedir ? / Felsefi Anlamı

Tapınakçılık: Bir nesneye ya da bir kişiye duyulan aşırı hayranlıktır. Bir nesneye aşırı bağlılıkla belirgin cinsel sapma. Tapınakçı cinsel sapmada cinsel ilgi bedenin bir bölümüne (saç, el, kalça, ayak, göğüs vb..) ve ya giyisilere (gömlek, çorap, ayakkabı, külot vb..) yönelir. Tapınakçılık pısırıklarda, bunalımlarda, şizofrenlerde sık görülen bir durumdur. Bu durum kadınlardan daha çok erkeklerde rastlanır.
H.Ey bu konuda şöyle der: Cansız şeylere ya da başkasının bedeninin parçalarına dokunmak sözkonusudur. Belirgin tapınakçılıkların çoğu erkeklik organı simgeleridir. (bot, kalem vs..)
Genel olarak tapınakçılık ya da herhangi bir nesneye tapınma inancı olarak tapınakçılık tüm ilkel toplumların dinsel inanç ve edimlerini karşılar.
Aguste Comte'da tapınakçılığı dinsellik döneminin ilk biçimi saydı ve ''bizimkine benzeyen ama bizimkinden daha enerjik olan bir yaşama bağlanma eğilimi olarak tanımladı.
Marx'çı düşüncede : Tapınakçılık metayla ilgili olarak ele alındı ve metanın değeri insanın üretici emeğine bağlı olduğu halde bu değeri içkin bir değermiş gibi gösterme eğilimi olarak belirledi.

Kaynak : Felsefe Sözlüğü

24 Aralık 2007 Pazartesi

Noa - Beautiful That Way

Bulabilirseniz bu şarkıyı dinleyin.

Smile, without a reason why
Love, as if you were a child
Smile, no matter what they tell you
Don't listen to a word they say
'Cause life is beautiful that way

Tears, a tidal-wave of tears
Light that slowly disappears
Wait, before you close the curtain
There's still another game to play
And life is beautiful that way

Here, in his eyes forever more
I will always be as close as you remember from before.

Now, that you're out there on your own
Remember, what is real and what we dream is love alone.

Keep the laughter in your eyes
Soon, your long awaited prize
Well forget about our sorrow
And think about a brighter day
'Cause life is beautiful that way

23 Aralık 2007 Pazar

Gwen Stefani – Cool / Şarkı Sözleri

Its hard to remember how it felt before
Now I found the love of my life...
Passes things get more comfortable
Everything is going right

And after all the obstacles
Its good to see you now with someone else
And its such a miracle that you and me are still good friends
After all that weve been through
I know were cool

We used to think it was impossible
Now you call me by my new last name
Memories seem like so long ago
Time always kills the pain

Remember Harbor Boulevard
The dreaming days where the mess was made
Look how all the kids have grown
We have changed but were still the same
After all that weve been through
I know were cool

And Ill be happy for you
If you can be happy for me
Circles and triangles, and now were hangin out with your new girlfriend
So far from where weve been
I know were cool

Gwen Stefani

Gwen Renne Stefani (d. 3 Ekim 1969,Fullerton, Kaliforniya) bir Amerikan pop, rock şarkıcısı, şarkı sözü yazarı, moda tasarımcısı ve aktristir. No Doubt adlı ska-rock grubunun vokalistidir.

Gwen Renee Stefani 3 Ekim 1969 tarihinde Fullerton, Kaliforniya'da doğdu. Babası, Dennis Stefani, İtalyan asıllı bir Amerikandır. Annesi Patti Flynn ise İrlanda-İskoç kırmasıdır. Gwen'in bir kız kardeşi; Jill Stefani, ve iki erkek kardeşi vardır; Eric Stefani ve Todd Stefani. Stefani, Loara High School (Loara Lisesi) 'dan 1987 yılında mezun oldu. Lisede yüzme takımında ve marş grubunda etkinliklere katılmıştır. Üniversite eğitimini ise California State University, Fullerton'da almıştır. Gwen Stefani Bush’un ön-adamı Gavin Rossdale ile evlenerek 37 yaşında Kingston James McGregor adında bir bebek dünyaya getirdi. Stefani, bebeği için, “O olmadan işe gitmiyorum. Her şeyi eğlenceli kılıyor” diyor. Bir süre önce NoDoubt adlı grubun solistliğini bırakan Gwen Stefani ilk albümü "Love, Angel, Music, Baby" ' i çıkardı. Stefani 2006'da 'The Sweet Escape' adını verdiği ikinci solo albümünü çıkardı.Bu albümden çıkan ilk single 'Wind it up' beklenen başarıyı gösteremesede ikinci single olan ve albüm adını taşıyan 'The sweet escape' listelerde ilk 10'a girmeyi başardı.Sonradan 'Yummy' ve '4 in the morning' adlı şarkıları çıkartan Stefani, 2. albümünün tanıtımlarını sürdürmektedir.

Cool Şarkısını dinlemenizi tavsiye ederim. Harika bir şarkı ve müzikte bir o kadar muhteşem.

Kaynak & Albüm Bilgileri için : http://tr.wikipedia.org

Gitme Kal Bu Şehirde - Nazan Öncel

Güz yaprakları düştü gazeller oldu
Bulut indi yeryüzüne sevdalı oldu
Bir avuntu biraz keder böyle bize neler oldu
Bu ayrılık birde hasret çekilmez oldu

Ay karanlık hep karanlık yüzü bize döner oldu
Bir ihtimal daha vardı felaket oldu
Gitme gitme gitme kal bu şehirde
Gitme gitme yazık olur bize

Geceler kör dilsiz sanki konuşmaz oldu
Hüzünler koyduk üstüste ayrılık oldu
Bir avuntu birar keder böyle bize neler oldu
Bu ayrılık birde hasret çekilmez oldu

Ay karanlık hep karanlık yüzü bize döner oldu
Bir ihtimal daha vardı felaket oldu
Gitme gitme gitme kal bu şehirde
Gitme gitme yazık olur bize

Nazan Öncel

22 Aralık 2007 Cumartesi

Google Türkiye Trendi

Google'nin internet sitesinde yapılan açıklamaya göre 'Kraloyun' en çok aranan kelime oldu. Açıklamada, Yonja, Milliyet, SSK, Galatasaray, Fenerbahçe, Hürriyet, MEB, Rüya Tabirleri, ÖSYM, Fanatik, Burçlar, Sabah, Turkcell, Siberalem kelimelerin de sırasıyla en çok arananlar olduğu belirtildi.

Kirene (Kyrene) Okulu

Kirene (Kyrene) okulu, Kireneli Aristippos tarafından kurulmuş olan bir
Sokratesçi okuldur. Kinizmin reddiyeci ve
katı ahlaki tutumlarına karşı yumuşak, rahat ve keyifli bir yaşam
anlayışının savunucuları olmuşlardır. Aristippos'da
Sokrates'in öğrencilerinden biridir ve doğru yaşamak
nedir? sorusuyla felsefesini geliştirmiştir. Ona göre
ulaşılmak istenen ve ulaşılması gereken hedef yalnızca
hazdır. İstencimizin yegane amacı hazdır ve
Aristippos'a göre haz, bu nedenle iyi'nin ta kendisidir.
Haz veren her şey iyidir sonucuna varılmasıyla, bu felsefe hazcılığı (Hedonizm) kurar. Bu okulun
yorumuyla, Sokratesçi iyi ve mutluluk kavramları yeni bir anlama daha
kavuşurlar. Daha önceden Sokrates'te iyi, açık bir şekilde
tanımlanmamış ve mutluluk ise farklı bir şekilde, ruhun devamlı
sağlığı ve esenliği şeklinde değerlendirilmişti. Aristippos, hazzı
felsefi bir kategori haline getirerek, haz türleri arasında
herhangi bir ayrım gözetmez; ona göre hazlar nitelik olarak değil
nicelik olarak birbirinden ayrılırlar ve bedensel olsun zihinsel
olsun hazlar önemlidirler. Duyusal hazlar, manevi hazlardan
doğrudan olmaları sebebiyle daha üstün tutulurlar. Öte yandan bu
haz kavramı Sokratesçi bilgi anlayışıyla da bir şekilde
ilişkilendirilmiştir. Hazza ulaşmak için bilgi bir koşul olarak
görülür. Farklı bir yoldan mutluluk yine bilgiyle
ulaşılabilen bir şey olarak belirtilmiş olmaktadır. Çünkü bilgi, bu
anlayışa göre önyargılardan, boş dini inançlardan, insanı hazdan
uzaklaştıran eğilimlerden kurtabilecek yegane güçtür. Bilgi
sayesinde insan kendine güven kazanır ve dış dünyanın hazzı
engelleyen koşullarını bertaraf etmesini sağlayacaktır. Kirene
okulu, bu anlamda kiniklerin tam tersi bir yolda, yani insanın
dünya nimetlerinden kurtulmasıyla kendisine yeteceği ve
özgürleşecegi düşüncesinden farklı olarak, dünyanın zevkine ulaşmak
için özgürleşmeyi isterler. Hayattan zevk alan ve hazzın peşinde
olan bu okula göre bilgedir. Her zaman dingin ve kontrollü olarak
kişinin içinde bulunduğu koşullara hükmetmeye ve hazza ulaşmaya
çalışması bilgece bir yaşam sürdürmektir. Kinikler gibi kirene
okulu da bireyciliğin ve bireyselliğin gelişmesine etki etmiş
okullardandır. Din konusunda onlar da
kinikler gibi yaklaşırlar, onun kuruntularından kurtulunması
gerektiğine inanırlar.

Kaynak : wapedia.mobi

EUHEMEROS'ÇULUK - Felsefe

T-nrı'ların gerçekten yaşamış ve öldükten sonra yüceltilmiş kahramanlar olduklarını ileri süren Kyrene'li filozof Evhemeros'un öğretisi.
Aristippos"un Kirene (Kyrene) hazcılık okulunda eğitim alan Evhemeros'a göre bilgeliğin ön koşulu, boş inançlardan sıyrılmaktır.
Tanrılar, insanların saygı ve sevginin gelişmesi amacıyla ortaya çıktığını savunmuş. Bu sevgi ve saygı bazı insanları Tanrılık katına çıkardıklarını ve bu nedenle de bir çok Tanrı uydurduklarını savunmuştur. Euhemeros bu konudaki düşüncelerini bir gezi sırasında, romanlaştırıp anlatır ve bunun Hint Okyanusunda yer alan Penkhaia adasında ki bir tapınakta bulduğu bir yazıtta ortaya çıkardığını söyler.
İ.Ö. 300 yıllarında yaşamış olan Helenistik roman yazarı Romalı Ozan Ennius Euhemerus adlı yapıtıyla, Euhemeros"un bu düşüncesini Roma'da yaymıştr.

Kilise Babaları, Euhemeros'un görüşlerinden büyük ölçüde yararlanaraka, Putperestliği açıklamaya çalışmışlardır. Euhemeros haz ve us üzerine oldukça yoğun bir çalışma ve eğitim almıştır. Euhemeros'un düşüncesini daha sonradan İngiliz düşünür Herbert Spencer savunulmuştur.

Aristippos'da Sokrates'in öğrencilerindendir. Doğru yaşamak nedir? sorusuyla felsefesini geliştirmiştir.

21 Aralık 2007 Cuma

Ben Geldim - Şiir

Ben Geldim

Ben geldim ırak ellerde,
ömrümü, özlemlerimi, sevgimi,hasretimi, aşımı, yollarımı
hepsini aldım da geldim sana...
henüz bitmemiş güzellikleri aldımda geldim koynuna...
kapındayım..
aç kapını..
ben geldim..

hasretimle geldim sana...
yaralı yüreğimi getirdim sana..
bir çare , bir umut ..
sana geldim..
aç kapını ben geldim..

düşmekse yollara sana gelmek..
durmadan aramaksa hiç tükenmeyen bir özlemle seni..
hiç durmadan anlatabilmekse sana güzel olan her şeyi..
bir ömrü alıp onun avuçlarına bırakmaksa sevmek..
geldim işte...
ben geldim

bir sonbahar vakti,
bir sabah güneşim doğmadan geldim sana,
yapraklar solarken, kuşlar çoktan giderken...
evimin çatısına kediler sığınırken..
özlemim bin kat daha artarken ...
ben geldim sana...

.. uzak denizlere gözlerini yatırarak,
yarına daha bir umutla bakan;
bir balıkçının sabrı ile geldim sevgilim
dışarıda iliklerime kadar ıslatan bir yağmurun ortasında çıkıpta geldim..
her şeyimi avuçlarımla yüreğime koydumda geldim sevgilim..

yarın yok bilirim...
--ki çıktım geldim işte kapına..
sonrasıda yok bilirim..
seni koparmadan götürmeye geldim her şeyden...
ben geldim..

Yazan : Yolcu

Ağlama Gönlüm - Şarkı / Nazan Öncel

Türk sanatçılarında sevdiğim bir kaç sanatçı var. Nazan Öncel, Mor ve Ötesi, Manga, Mirkelam, Ahmet Kaya, Ajda Pekkan .... ve adını anımsamadığım bir kaç sanatçı daha vardır.. İlk aklıma gelenler bunlar.

Nazan Öncel'in her şarkısı bir başka güzeldir benim için. Keyifle dinlediğim ender Türk sanatçılarından biridir. Sesi güzel olduğu kadar, kendiside çok iyi bir insandır. Çok efendi, akıllı, sevecen bir kişiliğe sahip.

Bugün lasf fm de bu şarkısını dinlerken, sözlerini sizlerle paylaşmak istedim.

Ağlama Gönlüm

Bir ben miyim bu kadar az
Bu yoksulluktur
Ne haram yedim ne eğildim
Bu yalnızlıktır
Ya çok sevdim unutuldum
Ya birinde çok şey buldum
Bir gecede aşka durdum
Ağlama gönlüm
Gönlüm ağlama
İnsan diyorlar aslıma
Aslımız topraktır
Bu gönül bir aşktan anlar
Ömrüm bir seraptır
Ne doğruyum ne de eğri
Yaşadığım nerden belli
Bu garipliğim az şey mi
Ağlama gönlüm gönlüm ağlama

Tarih - Şiir / Funda Ergenekon Günay

Kazananların tarihi yazılırken,
Masumları hatırlayacaklar mı?
Adaletin terazi dengelenirken,
Doğrudan yana yatacak mı?

Yazan: Funda Ergenekon Günay

Anılar - Şiir / Funda Ergenekon Günay

Nefretle karışık sözler söylemek çok kolay,
Söylenenleri geri almak istedigin zamanları hatırlar mısın?
Susup sinmek çok kolay,
Kayboldukça bulunmak istediğin zamanları hatırlar mısın?
Terkedip gitmek çok kolay
Geri dönmek istediğin zamanları hatırlar mısın?
Seçimlerde yanılmak çok kolay
Pişmanlıklarını düşünüp ağladıgın zamanları hatırlar mısın?

"Yaslanarak değil, yasayarak tecrübe kazanılır,
Zaman, insanları değil armutları olgunlastırır.." (P.Safa)

Yazan: Funda Ergenekon Günay

Ne yapmalı - Şiir / Funda Ergenekon Günay

Yaşamla ölüm arasında gidip gelmeler mi yaşamalı,
ölüme mi yaklaşmalı terazi yaşamla mı dolmalı
yaşamak, cambaz gibi denge işi mi olmalı
yoksa hacıyatmaz gibi dengesiz dengede mi durmalı

Yazan: Funda Ergenekon Günay

TSUBASA - Çizgi Film

:)
google'de japonca bir kelime ararken Tsubasa çizgi filminin kahramanı geldi. Tsubasa ismini aratıncada çizgi filmlerle ilgili yayın yapan realfiesta.com adında bir bloga ulaştım. güzel bir çalışma olmuş. Kendilerini tebrik ederim.

Tsubasa on (10) numara giyerdi. Futbolcuların sırtında taşımak istediği bu on numara buradanmı geliyor acaba ? diye düşündüm şimdi. belkide...
''gerisi iyilik sağlık'' . şairin dediği gibi.....

ENTELECHIA


(lat. söz). Tamamlanmış olanın niteliği. Olmaktan olan edime karşıt olarak olup bitmiş edim ve bu olup bitmişliğin sonucu olan yetkinlik. Bir gücüllüğün edimleşmesini belirleyen biçim ya da neden. Terimin aslı Aristoteles'de yer alır. Yunancada entelecheia kendinde (en) amacını (telos) taşıyan (echei) demektir. Aristoteles, De anima'da şöyle der: ''Ruh gücüllük durumunda yaşama sahip olan bir bedenin ilk entelechia'sıdır.''
Buna göre entelchia gücül olana karşıt olarak edimliyi belirler. Daha sonra bu konuyu skolastikler işledi, onlardan sonrada Leibniz ele aldı. Leibniz şöyle der: Entelchia kavramı tümüyle kaçılan bir kavram değildir ve sürekliliği olan bir kavram olarak basit bir etkin yetiyi kendinde barındırmakla kalmaz, herhangi bir şey kendisini engellemedikçe eylemi sürecek olan ve güç, çaba, conatus diye adalandırılabilecek olan şeyi de kendinde barındırır. ''
Leibniz Monadologie 'de de şöyle açıklamış : Tüm basit tözlere ya da yaratılmış monadlara entellechia adı verilebilir, çünkü onlar kendilerinde belli bir yetkinliğe sahiptir.

20 Aralık 2007 Perşembe

Mutluluk...

Eksiksiz esenlik duygusu. Yetkin doymuşluk duygusu. Mutluluk insanın kendiyle ve dünyayla ilişkisinde ortaya çıkan bir uyarlılık durumudur ve bu durumun duygu düzeyindeki yansısıdır. Kişi olumsuzluklarla karşı karşıya olmadığında kendini mutlu ve güvende hiseder. Herhangi bir olumslukla karşı karşıyaysa birey, bu durumda mutluluğu sekteye uğrar veya tamamen yitirir. Mutluluk dış etkenlerden çok iç koşullarla ilgilidir. Küçük şeylerden haz alan kişiler, büyük şeylerin peşinden koşanlara orala daha çok mutludurlar. Olumlu koşullar içinde bulunupta mutsuz olan çok kişi görebiliriz. Bunun birinci nedeni bilinç altında yatan isteklerin bastırılması olabilir. Bu durumda olanlar bilinç altlarında yatan gizli, bastırılmış duyguların farkında olmayan kişilerdir genelde. Yaşam sürekli hayatlarımızda her an değişkenlik gösterdiğinden dolayı, mutluluklarda değişkenlik gösterir. Bir insan çevresine ne kadar nazik olursa ve ne kadar esnek olabilirse mutluluğuda o nedenli kırılganlık yaşamayacaktır. Mutluluğunuzun süresine takılıp kalmak yerine, yoğunluğuna dikkate almak çok daha mantıklı gelmeli insana. Tabi bu herkesçe benimsenmeyecek bir şey. mutlu olmak çevremizin şartların, imkanlarına ve koşullarına elbette bağlıdır. M.Ö. V. yüzyılda Thales mutluluğu üç koşula bağlamış. : ''Kimdir mutlu? Sağlıklı, zengin ve bilgili olandır'' Epikoros ise şöyle demiş : ''Bilge, onurlu ve dürüst olmadan mutlu yaşamak olası değildir; mutlu olmadan da bilge, onurlu, dürüst olmak olası değildir.'' Eskiçağ da yaşayanlar mutluluğu çok önemserlermiş, hatta onlar mutluluğu yaşamın son evresi olarak görmüşler. Daha sonraki zamanlarda, Hıristiyan ahları mutluluk ereğinin yerine ahlaki gerekleri koydu: önemli olan öbür dünyada mutluluğa ulaşmaktı.
**Aristoteles ''Mutluluk kendine yetenlerin işidir'' demiştir.
**Platon ise : ''Mutluluğu sağlayan şey bilime göre yaşamak değildir, bütün bilimleri bir araya toplamakta değildir. Mutluluğu sağlayan yalnızca iyinin ve kötünün bilimine sahip olmaktır.'' **Çakya Muni: '' Mutluluk özgecilikten, mutsuzluk bencillikten doğar.''
**J.F.Ducis: ''Mutluluğumuz az çok avutulmuş bir mutsuzluktur.''
**Nietzshe : ''Mutluluk bir kadındır.''
**Byron ise şöyle der : ''Mutluluk ikiz doğar''
**Carmen Sylva : '' Mutluluk yankı gibidir, ses verir ama gelmez.''
**M.Proust : ''Aşkla mutlu olan hangi kadın mutluluğunu tartışır ? Ona mutluluğunu veren erkek, insanlar arasında birincidir. Birileriyle karşılaştırmak gerekmez: kraldır O..''
**Barbey d'Aurevilly : ''Haz çılgınların mutluluğudur''
**Çehov : ''Mutlu değiliz, mutluluk yoktur. Biz yalnızca onu arzuluyoruz. ''
**J.Soulary'de şöyle der : ''Elimizin değmediği mutluluk bir düştür.''

Her filozofun kendine göre bir tanımı, bir varsayımı ve doğrusu vardır. Asıl doğru olan sizin içinizde saklıdır: yüreğinizde, bilincinizde, bilinçaltınızda, isteklerinizde, doğrularınızda ..... Bunlar kişiye göre değiştiği için, mutluluğun tanımıda kişiye göre değişecektir. En belirgin şeyler; çevre, maddi imkan, özgürlük, bilgidir. Bunlar mutluluğa giden ilk basamaklardır. Mutluluk konusu hakkında ileriki zamanlarda daha ayrıntılı bir şeyler yazacağım.

Muse Grup Biyografisi

10 yil önce , Matthew Bellamy, Chris Wolstenholme ve Dominic Howard ‘ in aileleri İngiltere'nin güneyinde bulunan Devon ‘ da Teignmouth kasabasına yerleşmişlerdi. Burası eğer 13 ve 18 yaşında iseniz size cehennem gibi gelecek sıkıcı bir yaşamın sürdüğü tipik bir sahil kasabasıydı.

Vokalist / şarki sözü yazarı / gitarist / keyboardist Bellamy: "Devon bize hiçbirsey vermeyen sıkıcı bir kasabaydı. Kasaba sadece yazları Londralılar için ucuz tatil olanağı haline geldiği zamanlar yaşıyordu. Ama her yazın bitiminde turistler gider ve bütün canlılığı beraberlerinde götürürlerdi. Orada tamamen kapana kısılmış hissederdik kendimizi. Bütün arkadaşlarımız uyuşturucu ve müziğe sarıldılar , biz ikincisine yoğunlaştık , kendimize müziği kaçıp kurtulmuş gibi hissedecek biçimde yapmayı öğrettik. “ diyor. 13 yaşlarında üçlü ilk gruplarını, Gothic Plague ‘i kurdu .

90’ basları çıkmış olan indie klasiklerini cover yapıyorlardı. Gothic Plague daha sonra Fixed Penalty ve Rocket Baby Dolls adini aldı. İlgi azlığı onları engellemiyordu , aksine onları kamçılıyordu. “Acikcasi bizi hayal kırıklığına uğratmıyordu.” diyor bascı Wolsentholme. “Kendi parçalarımızı yazarak ve çalarak daha tanınır hale gelecektik. Basta birçok boş barda çaldık ama cover yapmamaya söz vermiştik ve bir daha cover yapmadık .“ İsimlerinin Muse olarak değişmesi ile birlikte olaylar çok daha ciddileşmeye başladı. “Müzik kaçmak için kullandığımız bir yol olmaktan çıktı” diyor davulcu Howard. “ Bizim için bir tutku , kendimizi anlatım yolumuz haline geldi.”

Çalışmaları çok sıklıkla olmaya başladı ve bulabildikleri her fırsatta sahneye çıkmaya başladılar. Eğer Londra ‘dan 400 km uzaklıkta oturuyorsanız bu hiç de kolay değildir. Coşkulu soundlarını , heyecanla harmanlanan görkemli vokalle, bastan çıkarıcı atmosferle, yayılmak için bekleyen sözlerle birleştirmeyi başardılar ve artık kalabalığı toplanmaya başlaması doğaldı. İnsanlar duydukları Şeyi sevdiler – Muse’un Dangerous Records‘tan çıkan iki single’i 1997 Muse ve 1998 Muscle Museum – canlı performanslarında satılmaya başlandı ve çabucak tükendi .

1998 de Muse kendini İngiltere‘nin büyük yetenek avcılarının ve birkaç amerika şirketinin odaklandığı bir grup olarak buldu. Kasımda Muse CMJ ‘de çalmak üzere New York’ a uçtu. Göz kamaştırıcı şovlarından sonra Amerikanın ilgisi çok hızlı bir şekilde büyüdü. İki hafta sonra bu sefer Los Angeles’da Santa Monica rıhtımında kendilerini göstermek için çaldılar ve diğerleri düşünürken Madonna ‘nin şirketi Maverick Recording zaman kaybetmeyip oldukça cömert bir teklifle- yaklaşık 1 milyon pound - grubu kendilerine baglamis oldu. Anlasma 1998 de noel arifesinde imzalandı. Yukarıda Muse ‘un kuruluş öyküsünü anlattım artık buradan sonra olanları sanırım herkes biliyor. O kasabalı çocuklar 1999 da ilk albümleri Showbiz ‘i piyasaya çıkardılar. Milyonlarca kopya satan bu albümle beraber Muse kazandığı ödüller ile de basarisini kanıtladı.

Bunlardan bazilari : NME Carling Premier ödülleri “Brand New Band 2000”, Q ödülleri en iyi grup ve en iyi albüm adaylıkları , Kerrang ödülleri en iyi grup ve en iyi canlı performans ödülleri.

Daha sonra Muse ’un tarzında değişikler olduğu gün gibi ortadaydı bunu belkide en iyi NME ‘nin yeni albümlerini tanıtan yazısının büyük puntalarla yazılmış baslığından anlayabiliriz “Revelation of the 2000”

Başka Bir Açıdan MUSE SERÜVENİ

Yaşları 25 civarında olan İngiliz üçlü grup Muse, punk ve progressive rock'ı birleştiriyor. Birçok progressive rocker gibi çalışmaları operaya benziyor; sağlam bir altyapı üstüne Matt Bellamy'nin soprano aryalarını dinliyoruz. İlk albümlerinin yapımcılığını Radiohead'in The Bends albümünün de yapımcısı olan John Leckie üstlenmiş fakat Nirvana ve Tom Waits'ten olduğu kadar Jeff Buckley ve Deftones'tan da esinlenen Muse'u Radiohead taklidi olarak nitelendirmek çok acımasız olur...
Güney İngiltere'de küçük bir şehirde Muse grubunu kuran üç delikanlının, bulundukları can sıkıcı, tekdüze ortamdan müzik yaparak uzaklaşmaktan başka amaçları yoktu başlangıçta... Matthew Bellamy (gitar, vocal), Chris Wolstenholme (bass) and Dominic Howard (drums) çok erken yaşlarda bir araya geldiler ve birlikte müzik yapmaya başladılar...
13 yaşında Gothic Plague adında ilk kayıtlarını yaptılar. Basta Chris, davulda Dominic ve Matthew gitarist ve solist olarak yer aldı; 90'ların hit şarkılarının kendi soundlarıyla coverlarını yaptılar; bu onlara önemli bir başarı getirmedi; Gothic Plague'dan sonra Fixed Penalty, ve ardından Rocket Baby Dolls...
Grup üylerinin söylediklerine göre, bu başarısızlık onları yıldırmadı tam aksine daha da hırslandırdı. Daha seçici davranarak ve daha özenli çalışarak kendi şarkı sözlerini yazmaya, bestelerini yapmaya başladılar ve bir daha asla cover yapmayacaklarına yemin ettiler. Kendi şarkılarını seslendirmeye başladıklarında da her şey bir anda değişmedi, izleyicisiz konserler veriyorlardı...
Müzikte kendi kimliklerini ve tarzlarını arayışları devam etti. Britpop onlara klişe ve tutkusuz geliyordu, (Britpop, 90'ların başından günümüze dek, İngiltere'nin popüler grupları -özellkle alternatif rock grupları- için kullanılan genel bir tanımlama) kendi müziklerinin bu kategoride olmasını istemiyorlardı. Bütün ülke Blur ve Oasis'e kilitlenmişken onlar ilgilerini Atlantik'in öteki yakasına çevirdiler. Günler ve geceler boyu Amerikan alternatif rock gruplarını dinleyip incelerken, dinlemekten asla vazgeçemedikleri iki albüm vardı: Nirvana- Nevermind ve Radiohead- The Bends; bu iki albüm onlara müziğin anlamıyla ilgili net bir fikir veriyordu...
Bu ciddi arayış sonrasında ne yapacaklarına karar verdiklerinde "Muse" adını aldılar ve her şey esas bu noktada başlamış oldu. Müzik artık bi kaçış olmanın ötesinde bir tutku haline gelmişti onlar için... Provalar daha da sıklaştı, özellikle canlı performans fırsatlarını kaçırmamaya çalışıyorlardı, küçük büyük bir çok salonda sahne alıyorlardı. Daha hırçın bir müzik, atom-smashing gitar ve görkemli bir vokal, derin ve bol kelime oyunlu şarkı sözleri... Bütün bunlar Muse'u kendi tarzına ulaştırmıştı. İlk iki single Muse (1997) ve Muscle Museum(1998) ilk önemli başarıları oldu. insanlar bu dinledikleri şey her neyse, gerçekten hoşlanıyorlardı... Bu iki single'ın yanına canlı performaslarını da ekleyerek "Dangerous Records" adında bir bantta birleştirdiler. Giderek merak uyandırıyorlardı ve basınının kendilerine olan ilgisi artmıştı; New York'taki CMJ festivaline davet edildiler, Mercury Lounge'daki olağanüstü şovlarından sonra Amerika'da da ilgi uyandıran bir grup haline geldiler... Bundan bir yıl sonra Maverick Records'la antlaştılar ve ilk albümleri Showbiz'i Eylül 1999'da çıkardılar.
Showbiz New Musical Express dergisinde haftanın albümü seçildiğinde şöyle bir başlık atılmıştı : "Muse'a bakın, bu kadar genç insanların nasıl olup da böyle iç acıtan şarkılar yapabildiklerini merak edeceksiniz..." ve başlık şu ifadeyle devam ediyordu: "Muse öyle bir müzik yapıyor ki hem rock müzik tutkunlarına hem de duygusal romantiklere hitap ediyor... balo saonunda dans ettiren punk şiirler... gözlerindeki ateşle ve damarlarındaki cesaretle... Bu grup çok büyük olacak..."
Muse'un şarkı sözleri gerçekten, kelimenin tam anlamıyla iç acıtıyordu. "Size tuhaf gelebilir ama bu şarkıların nereden geldiğiyle ilgili olarak hiçbir fikrim yok" diyor Bellamy ve ekliyor, " açıkçası bunların içimden, derinlerde bir yerden çıkığını düşünüyorum ama nasıl olduğunu anlamıyorum, dürüst olmak gerekirse anlamak da istemiyorum; bir gün bunun yanıtını bulursam kaybedeceğimden korkuyorum..."


Kaynak : Muse Türkiye Fan Sitesi
Grubun Türkiye sayfasını ziyaret ediniz. http://www.musetr.com

19 Aralık 2007 Çarşamba

İsmail Peygamber ve Kurbanın Doğuşu ...


Hz. İsmail hakkında genel bilgiler

Yemen'den gelip Mekke ve civarına yerleşen Cürhüm kabilesine gönderilen ve Muhammed aleyhisselam ın dedelerinden olan bir peygamberdir. İsmi Kur'an-ı Kerimde bildirilmiştir: « Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyüb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik » . Babası İbrahim aleyhisselam annesi ise Hacer Hatundur.


Hz. İsmail'in Hikayesi

İsmail aleyhisselam, Şam diyarında (Filistin, Suriye) doğdu. Babasi İbrahim aleyhisselam, Allahü Tealanın emriyle, annesi Hacer Hatunla birlikte Mekke'ye götürdü . Yanlarına bir miktar yiyecek ve su ile birlikte şimdiki Kâbe'nin bulunduğu yere bırakarak Şam'a döndü. Bir rivayete göre İbrahim aleyhisselam Hacer Hatunu Kâbe'nin bulunduğu yere bırakınca o: "Sen bizi kime bırakıyorsun. Bize kim bakacak ?" sorusuna İbrahim aleyhisselam:"Ben sizi Allah'a bırakıyorum" demiştir. Hacer Hatun bunu duyunca:"O zaman işini yaptıysan gidebilirsin" demiştir. Hacer Hatun su ararken, şimdiki zemzem kuyusunun yerinde yatan İsmail aleyhisselam tepindi. Hacer Hatun oğluna su verebilmek için yedi kez Safa ile Merve arasında koşuştu ise de su bulamadı. O zaman ayaklarını vurduğu veya Cebrail aleyhisselam ın vurduğu yerden Zemzem suyu çıktı. Hacer Hatun burada yaşarken, Yemen tarafından Cürhüm kabilesi gelip Mekke'nin bulunduğu yere yerleştiler.

İsmail aleyhisselamın kurban edilmesi

Hz. İbrahim bir ara bir rüya gördü. Bu Yüce Allah'ın bir vahyi idi. Ona oğlu İsmail'i kurban etmesi emrolunmuştu. Bunun üzerine henüz 12 yaşında bulunan Hz. İsmail'i, Mekke'de Sebir dağının eteğinde tenha bir yere götürdü. Onu Allah rızası için kurban etmek istiyordu. İsmail aleyhisselam da:" Babacığım , emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun" diyordu. Bu Allah yolunda fedâkarlığın en yüksek bir nişanı idi . Ama, Allahü Teâlâ rüyasında sadakat göstermesi üzerine ona bir koç ihsan buyurdu. İsmail aleyhisselam böylece kurban edilmekten kurtuldu.

Kurban bayramını da biz müslümanlar da vak'a yüzünden ihya etmekteyiz. Halilullah'ın hangi oğlunu kurban ettiği kesinlikle bilinmemektedir. Kur'an-ı Kerim'de sadece oğlunu kurban ettiği belirtilmektedir:«Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum ! Rüyada seni bogazladığımı görüyorum; bir düşün ne dersin ? dedi. O da cevaben : Babacığım ! Emrolundugun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulursun, dedi » . Fakat cumhura göre kurban edilen çocuğun İsmail aleyhisselam'ın olduğu kanaatindedir. Bazı müfessirlere göre ise İsmail aleyhisselamın değil de İshak aleyhisselamın kurban edildiğini öne sürmektedirler. Yalnız, bu fikri Israilogulları da söylemektedirler.

İsmail aleyhisselamın peygamberliği

Hz. İsmail gençlik çağına gelince, Cürhümlülerden iki defa evlendi . Daha sonra tekrar Mekke'ye gelen İbrahim aleyhisselamla birlikte Kâbe-i Muazzamayı inşâ ettiler ve hac ibadetini yaptılar . İsmail aleyhisselam Yemen kabilelerine (Cürhüm kabilesi) ve "Amalika" denilen eski bir kavme peygamber olarak gönderildi. İnsanlara babası Hz. İbrahim'e bildirilen dinin hükümlerini tebliğ etti ve daveti 50 yıl sürdü. Buna rağmen malesef pek az kimse iman etti. İshak aleyhisselamı yanına davet edip kızını onun oğlu İlyas'a nikahla dive bazı vasiyetler de bulundu. Babası İbrahim aleyhisselam'ın ölümünden 40 sene sonra , 133 veya 137 yaşlarında iken Mekke'de vefat etti.

Ekseri rivayete göre Mescid-i Haram'da Kabe-i Muazzamanın kuzey duvarı önünde bulunan Hatim denilen yere defn edildi. İsmail aleyhisselamın 12 oğlundan çoğalan torunları zamanla Arabistan Yarımadası'nın her tarafına yayıldılar. Peygamber efendimizin (s.a.v.) 20. dedesi Adnan ile İsmail aleyhisselam arasında 30 baba vardı . Peygamberimiz efendimiz (s.a.v.) de bir Hadis-i şerifinde : « Allahü Teâlâ Ademoğullarından (Hz.) İsmail'i seçti. İsmail'in evlâdından (oğullarından) Kinane'yi, Kinaneoğullarından Kureys'i seçti ve ayırdı. Kureyş'ten Haşimoğullarını, Haşimoğullarından da beni seçti ve ayırdı » (Kadizâde) buyurmuştur..

Kaynak : yenidendogus.net

Yabancı - Şiir

özlüyorum...-
kar tanesi beyazlığında,
su kadar saf...
yaşam kadar gerçek..
bir düş...
içinde sen..-
arasına bir dilim ekmek
bir yudum su ekliyorum..
yaşasın diye..
oysa bir zehir..
yanı başımda--
suskun...
ürkek..
yaralı..
ve yazdığım hiç bir şiirin
yazarı bilinmiyor..
bütün sokaklar yabancı..
solduğum hava yabancı..
bu şehir yabancı..
sen yabancı..
özlüyorum onu..
oda yabancı..
özlemde yabancı
odamda..
ben yabancı..
sevgim yaban..
sen yabancı..
...
özlüyorum..
yazarı bilinmeyen bu şiir kadar..
o yabancı..
ve
hiç bir şiiri..
şairi ile anılmayacak..
kadar yabancı..
sana uzak olduğu kadar.
yabancı..
sahipsiz..
ve suskun
kalacak..
bunlardan öncesi de var..:-
özlüyorum...-----
ve o yabancıyı..

Hediye... :)






Bugün aldığım bir hediyenin sevincini sizinle paylaşmak istiyorum. Opensuse T-shirt... hediyem.. uzun zamandır gelmesini bekliyordum.. Yarın bayram ve o hediye bugün elime ulaştı... Ayrıca buradan'da Novell firmasına teşekkür ediyorum. T-shirt giyip çektirdiğim bir kaç fotograf karesi..

18 Aralık 2007 Salı

ÖZGÜRLÜĞE - Fatos ARAPİ


Hatırlar mısın,
seni arardık nasıl,
ey özgürlük,
geçerken saldırıya?
Seni arar mıydık ki?
Yok yok!
Yaratırdık seni
her kan damlasında,
her yürekte,
çalışkan ellerde,
ter damlalarında,
acılarımızda,
sevinçlerimizde,
düşüncelerimizde
ve türkülerimizde.
İsterdik kavuşmak sana
gülen mavi gözbebeklerinde
bacılarımızın,
güneşli yollarda,
cıvıl cıvıl caddelerde,
ılık gecelerde,
yankılanan parklarda,
dizelerinde ozanların,
her yazılı sözcükte.
Çünkü tüm yaşam boyu
biz sana vurgunduk
ey özgürlük!

Fatos ARAPİ
Çevirenler : A. KADİR - Asım TANIŞ

KIZÇOCUĞU - Nazım Hikmet

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.


Nâzım HİKMET

Hepruhsallık

Hepruhsallık: Tüm maddeyi canlı sayan (canlımaddecilik), ayrıca onda insan ruhuna benzer bir ruhsallık öngören öğreti.

Eflatun (Platon) Kimdir ?

Eflatun (d. M.Ö. 427 - ö. M.Ö. 347) çok önemli bir Antik Yunan filozofu. Hayatını geçirdiği Atina’daki ünlü akademiyi kurdu. Asıl adı Aristokles'di. Geniş omuzları ve atletik yapısı yüzünden, Yunanca "Platon" (geniş göğüslü) lakabı ile anıldı ve tanındı.

Yirmi yaşından itibaren ölümüne kadar yanından ayrılmadığı Sokrates’in öğrencisi ve Aristoteles’in hocası olmuştur. Atina’da Akademi’nin kurucusudur. Eflatun’un felsefi görüşlerinin üzerinde hala tartışılmaktadır. Eflatun, batı felsefesinin başlangıç noktası ve ilk önemli filozofudur. Antik çağ yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar (ilk filozoflar veya doğa filozofları) daha ziyade materyalist (özdekçi) görüşler üretmişlerdir. Antik felsefenin maddeci öğretisi, atomcu Demokritos ile en yüksek seviyeye erişmiş, buna mukabil düşünceci (idealist) felsefe, Eflatun ile en doruk noktasına ulaşmıştır. Eflatun bir sanatçı ve özellikle edebiyatçı olarak yetiştirilmiş olmasından büyük ölçüde istifade etmiş, kurguladığı düşünsel ürünleri, çok ustaca, ve şiirsel bir anlatımla süsleyerek, asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır.

Modern filozoflardan Alfred North Whitehead’e göre Eflatun’dan sonraki bütün batı felsefesi onun eserine düşülmüş dipnotlardan başka bir şey değildir. Görüşleri İslam ve Hristiyan felsefesine derin etkide bulunmuştur.

Eflatun, eserlerini diyaloglar biçiminde yazmıştır. Diyaloglardaki baş aktör çoğunlukla Sokrates’tir. Sokrates insanlarla görüşlerini tartışır ve onların görüşlerindeki tutarsızlıkları ortaya koyar. Eflatun çoğunlukla görüşlerini Sokrates’in ağzından açıklamıştır.

Eflatun, algıladığımız dış dünyanın esas gerçek olan idealar ya da formlar dünyasının kusurlu kopyaları olduğunu, gerçeğe ancak düşünce ve tahayyül yoluyla ulaşılabileceğini savunmuş, insan ruhunun ölümden sonra beden dışında kalıcı olan idealar dünyasına ulaşacağını söylemiştir. Görüşleri ortaçağda İslam filozofları tarafından korunmuş ve İslam düşünce dünyasındaki Yeni Eflatunculuk akımına neden olmuştur. Rönesans sonrasında Batı Avrupa'da Antik Yunancadan çevirileri yapılmıştır.

Felsefesi :

Eflatun'un felsefesini, beş önemli kuram içersinde toplamak mümkündür. Bunlar, “bilgi”, “idealar”, “ruhun ölümsüzlüğü”, “evrendoğum” (Cosmogonie, Cosmogony - Evren'in oluşumunu inceleyen bilim dalı) ve “devlet” ile ilgili kuramlarıdır. Eflatun, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates'den edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı olarak kalmış, tüm bu kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir. Sokrates ve Eflatun'a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır. Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir. Erdemin temeli “bilgi”, özü “idealar kavramı”, gerekçesi “evrendoğum”, güvencesi “ölümsüzlük”, yaşamsal sığınağı “devlet”tir.

Eflatun, elli yıllık uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapıyı düşünmüş, ilintili felsefi meselelerle didişmiş ve bu arada görüşlerini düzeltip olgunlaştırmıştır. Bu yüzden Eflatun felsefesinin incelenmesi açısından en akılcı yol, bu değişim ve gelişmeyi takip ederek, öğretinin geçirdiği evreleri anlamaya çalışmaktır.

Kaynak : Wikipedia - Daha fazla bilgi için wikipedia sayfalarına gözatabilirsiniz.

Akademia İsmi Nerden Geliyor ..?

Platon (Eflatun) Antik Yunan'ın çok önemli filozoflarından biridir. Geniş omuzları ve iri yarı bir vücut yapısına sahip olduğu için ''Platon'' (geniş göğüslü) lakabı takıldı ve onunla anıldı.
Platon'nun M.Ö. 387'de Atina yakınlarında bulunan Akademos bahçesinde kurmuş olduğu felsefe okuludur. Akademia okulu uzun bir sürece büyük bir önem arz etti. M.Ö. l. yüzyıla kadar önemi yerini korudu ve değişik biçimlerde M.S. 529 yılına kadar varlığını sürdürdü. Platonun ölümünden sonra okul gerçek etkinliğini yitirmeye başladı. Speussippos, Ksenokrates, Krates gibi isimler Platonun felsefesine bir şeyler katamadılar. Arkesilaos'la okulun Yeni Akademia diye bilinen ikinci dönemi başladı. Arkesilaosdoğruyu bilmenin olanaksız olduğunu söyleyerek Platonun görüşleri ile taban tabana zıtlaştı ve karşıt bir görüş ortaya çıktı.
Bugün kullandığımız ''akademi'' terimi Akademia'dan gelen bilim ve sanat topluluklarını ifade ediyor.

Kaynak: Wiki & Felsefe Kitabında Derlenmiştir.

Agape - (yun.söz) ''Dostlar Sofrası''

Yunanca sözlükte ''Dostlar Sofrası'' anlamına gelen bu terim hıristiyanlığın ilk zamanlarında dindaşların bir araya geldiği sofrayı anıştırır ve cinsel aşka karşılık iyilikçi aşkı belirler. Eros daha çok aşkın ezici ve baştan çıkarıcı yanını doğal ya da hayvansal yanını anlatır. Aşkta yalnızca Eros egemen olsaydı aşk alanı br yırtıcılık alanı olacaktı. Agape, hayvani aşkı insani aşkla yumuşatır. Onun yırtıcılıktan az çok arındırır. Bir ölçüde evcilleştirir. Tam yırtıcı ya da tam evcil aşk insan için yıkımdır ya da en azından başarısızlıktır. Her sağlıklı aşkta bu iki etkinliğin dengelendiği, yine de birinin zaman zaman diğerine baskın geldiği düşünülür.
* P.Burney şöyle der: ''İnsan aşkın iki kutbunu, genellikle birine Eros diğerine Agape adını vererek birbiriyle karşılaştırırlar. Eroz arzu aşkıdır, bağlayıcı ve bencildir. Agape iyiliğin adayıcı düzeyine dar yükselebilen iyilikçi biçimler ortaya koyar. Uygulamalı ahlak düzeyinde sık sık çatışsalar da derinden derine birlik oldukları gözardı edilmemelidir. Bu konu ile daha fazla bilgiyi AŞK ve EROS konularını inceleyebilirsiniz başka kaynaklardan.. Felsefe Sözlüğünde...

16 Aralık 2007 Pazar

Kelaynak Kuşları (Baldibis)

Nuh Peygamberin bereket sembolü olarak “Tufan”da gemisine aldığı
Kelaynaklar (Geronticus eremita) geçmişte Türkiye’den Kuzey Afrika’ya, Arap Yarımadası’ndan Fas’a kadar çok geniş bir bölgede ürerlermiş. Fakat avcılık, üreme alanlarında rahatsız edilmeleri, yaşam alanlarının değişmesi ve beslenme alanlarında kullanılan zirai ilaçlardan zehirlenmeleri sonucunda sayılarında ciddi azalma ve dağılım gösterdikleri alanlarda daralma meydana gelmiştir. Bugün, kelaynaklar nesli tükenmekle karşı karşıya olan kuş türlerinden birisidir. Kelaynaklar dünyada sadece Nil Vadisi’nde ve Birecik’te bulunmaktadırlar.
Neden Birecik?
Kelaynakların (Geronticus eremita’ların) üreme için, çok değil, daha elli küsur yıl önce Birecik’in “Kayalar altı”nı seçmesi boşuna değildir. Bu seçimde Aşağı Fırat Havzasının, Güneydoğu platolarına göre ılımlı ikliminin, tarlalardaki haşaratın bu kuşların besinleri oluşunun, ilçenin jeolojik yapısına dahil kayaların alkalik, yani ak ve yumuşak olduğundan dolayı kolay işlenir olmasının, en mühimi de halkın, “Allah’ın bir bereket müjdesi” olduğu bilinci ve inancıyla bu kuşlara ve yumurtalarına zarar vermemesi önemli olmuştur.
Şimdiki deyimiyle “Sevgililer Günü” olan 14 Şubat tarihinde, Kelaynakların Birecik’e göç etmesi dikkat çekicidir. Daha 50 yıl öncesine kadar üremek için geldikleri Birecik’te gökyüzünün bu kuşlarla kaplandığı bilinir. Şubat’ın ilk haftasında Birecik’e gelen kelaynaklar için etkinlikler yapılır, esnaflar ve Fırat kıyısındaki kayıkçılar başta olmak üzere o gün ilçede yöre halkı bayram havası yaşardı.

Yaşam özellikleri ve Davranışları
Kelaynakların başında tüy olmaması, isminin ‘Kelaynak’ olmasına nedendir. Boğazı ve gagası erişkinlerde koyu kırmızıdır. İlk yumurtadan çıktıklarında yavruların kafaları ve boğazları tüylüdür ve yaşları ilerledikçe bu tüyler yok olur. Siyah tüyleri güneş ışığının farklı açılarında parlak yeşil, kavuniçi ve mor renklerini yansıtır, uçuşları ise hayrete düşürecek kadar nadir ve zariftir. Göçmen bir kuş olan Kelaynaklar Üreme Dönemleri olan Şubat-Temmuz aylarını Birecik’te(6 ay), Kış Dönemini de Ağustos-Ocak aylarını Eritre, Etiyopya, Yemen ve Suudi Arabistan’da geçirirler (6 ay) .

Ortalama ömürleri 25-30 yıl olan Kelaynaklar 3-4 yaşlarında erginleşir, 1.0-1.5 kg. ağırlığa ulaşır ve Kertenkele, Küçük memeliler, Çekirge, Akrep, Örümcek, Danaburnu ve benzeri canlılarla beslenir. Yılda bir defa ve 1-3 yumurta yapar, kuluçka süreleri 4 hafta kadardır. Erkek ve dişilerin belirgin özellikleri bulunmamakta ve aynı davranışları göstermektedirler. Bu kuşların en önemli bir özelliği de “tek eşli” olmaları, eşlerine çok sadık olmalarıdır. Öyle ki eşi ölen bazı Kelaynak kuşlarının yemeyi içmeyi terk edip, yada kendini kayalardan aşağı bırakarak intiharı seçtikleri çok görülmüştür.

Kelaynaklar çok sosyaldirler. Sabahın erken saatlerinde grup halinde geceledikleri alandan ayrılıp 10-15 km uzaktaki beslenme alanlarına doğru yola çıkarlar. Uzun ve kavisli olan gagalarını kullanarak toprağı veya çalıları didikleyip yem ararlar. Kelaynaklar etçillerdir ve böcek, kertenkele, çekirge, yılan, karınca, akrep gibi kurak alanlarda bulunan canlılarla beslenirler.

Geçmişte koloni halinde üreyen kelaynakların sayısı binlerce bireyi buluyordu. Yılın ilk aylarında üremeye başlayan kelaynaklar Şubat, Mart aylarında yuvalarını yaparlar. Ortalama yumurta sayısı 3-4 adettir. Bilimsel çalışmalar sonucunda bu 3-4 yumurtadan genellikle 1 veya 2’si yaşamayı başarıyorlar. Yuvalama alanlarını dik kayalıkların dar çıkıntılarını seçerek yuvalarını birçok yırtıcı hayvan ve insandan korurlar.

Yavrular koyu gri renkli olurlar. Yavrular yuvada dolanırken düşme tehlikesi yaşarlar. Yumurtadan çıktıktan 2 ay sonra yavrular palazlanır ve erişkin kuşlarla beraber beslenme alanlarına doğru uçmaya başlarlar. Kendi başlarına beslenene kadar 2-3 ay kadar yavruları beslenme alanlarında ebeveynleri beslemeye devam ederler. Birecik’teki kelaynaklar, Fas’ta göç etmeyen kelaynakların tersine, güneye doğru göç ederler.

Kaynak: birecik.gov.tr

Angut Kelimesi & Angut Kuşu

Herkesin (haksız bir şekilde) kullandığı bir ifadedir 'Angut'. Birisi bir salaklık yapınca, bi laftan anlamayınca, böyle boş boş bakınca hemen 'Angut'musun' der günümüzün insanı..

Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton 'Angut!' var ülkemizde.. Angut kuşu'nun eşi öldüğü zaman (yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun baş ucunda bekler...

İşte bu canlının yaptığı en büyük'Angut'luk budur.. Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen birşey değildir.. Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dahi oradan kaçmaz.. Hani derler ya..
'Angut gibi bakmasana lan'.. Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine.. Bundan sonra bazılarına 'Angut' demeden önce bir kere daha düşünün.. Bir 'Angut' bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde.

Yazan: Buket

Veritas Psikiyatri ve Beyin Bilimleri Açıldı..

Veritas Psikiyatri ve Beyin bilimleri, psikiyatri alanında ortak idealleri ve ortak disipliner geçmişi paylaşan iki hekimin meslek alanında yeterli sayıda kaliteli ve ilkeli psikiyatri hizmeti veren kurum olmadığı gerçeğinden yola çıkarak bir araya gelmesiyle oluşmuştur.


Meslekteki yolculuklarına İzmir'de başlayan Dr. Ali Hilmi Yazıcı ve Dr. Ayşegül Sütçü Yıldırım hekim olma kararını ortaokul yıllarındayken almış, bu ideal ile tıp eğitimi için İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni tercih etmişlerdir. Sınıf arkadaşı olarak geçen 6 yılın sonrasında, zorunlu hizmetin bir hekimin mesleki deneyimi için çok önemli olduğunu düşünerek, Anadolu'nun farklı köylerinde zorunlu hizmetlerini tamamlamışlardır.

Ege Üniversitesi'nde sınıf arkadaşı olarak başlayan dostlukları hoş bir tesadüfle, her iki hekimin de psikiyatri alanında Hacettepe'de eğitim almayı tercih etmeleriyle, meslektaşlığa dönüşmüştür. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı'ndaki yoğun akademik ve bilimsel çalışmalarla süren psikiyatri eğitimini tamamladıktan sonra bir süre farklı yerlerde görev yapmışlardır.

Dr. Yazıcı İstanbul Balıklı Rum Hastanesi'nde 2,5 yıl çalışmış, sonrasında mesleğine kendi muayenehanesinde devam etmeyi tercih etmiştir. Bu sırada Veritas'ı oluşturma fikrini geliştirmiş ve meslektaşı Dr. Yıldırım'la Veritas'ın ilkelerini belirlemişlerdir.

Dr. Yıldırım meslek hayatına Devlet Hastanesi hekimi olarak başlamıştır. Memuriyeti değil, özel çalışmayı tercih ederek önce bir süre Balıklı Rum Hastanesinde çalışmış, daha sonra Veritas'ı oluşturmak üzere Dr. Yazıcı ile bir araya gelmişlerdir.

Veritas, yalnızca iki meslektaşın bir arada bulunması kararı ile kurulmamıştır. Veritas, benzer kültürel, sosyal geçmişe, benzer eğitim düzeyine, benzer mesleki ahlak ve ilkelere, benzer bilimsellik ve güncellik isteğine sahip iki yetkin hekimin, insan sevgisi ve özenli hizmet verme tutkusunu hekimliğin kutsal doğasıyla birleştirme amacıyla ve mesleki dayanışma ve farklı görüşleri tartışabilme ayrıcalığı için bir araya geldikleri bir kurumdur.

Site Adresi : http://www.veritaspsikiyatri.net/

Veritas Nedir ?

Latince "hakikat, doğruluk" anlamına gelen Veritas, Roma mitolojisi'nde hakikatın tecessümü (vücut bulmuş hali) ve tanrıçası idi. Tanrıça Veritas, Saturn'un kızı olarak bilinirdi. Ayrıca, veritas Antik Roma'da doğruluk erdemine de verilen isimdi ve çok önemliydi.

Antik Roma'daki öneminin yanı sıra terim bugün Harvard Üniversitesi'nin sloganıdır ve üniversite ile özdeşleşmiştir. Ayrıca birçok üniversitenin sloganlarında da yer alır.

Kaynak: Vikipedia

15 Aralık 2007 Cumartesi

Yeditepe İstanbul - Dizi

Künye:

Yönetmen : Türkan Derya
Senaryo : Ali Ulvi Hünkar
Müzikler : Derya Köroğlu
Yıl : 2001
Yapım : TRT
Bölüm Sayısı : 47

Oyuncular:

Olcay : Zuhal Olcay
Yusuf : Emre Kınay
Havva : Meral Okay
Ömer : Ruhi Sarı
Duru : Özgü Namal
Ferhan : Oktay Kaynarca
Ali : Uğur Polat
Önem : Günay Karacaoğlu
Tevfik : Ümit Çırak
Nilgün : Yeşim Ceren Bozoğlu
Sabri : Hikmet Karagöz
Doğan : Deniz Oral
Serhat : Emrah Elçiboğa
Lale : Itır Esen
Pembe : Yasemin Çonka
Rüstem : Ahmet Saraçoğlu
Yalçın : Nejat Birecik
Engin : İlhan Şeşen
Tülin : Pıtırcık Akerman

------

Türkiye'de çekiilmiş en iyi dizilerden birisidir bana göre. Hiç bir bölümünü kaçırmadan izlemiş ve bir sonraki bölümünü sabırsızlıkla beklediğim bir diziydi. Dizinin daha fazla sürmesini çok isterdim, fakat iyiki sürmedi. Türkiye'de bazen dizileri o kadar abartıyorlar ki hit uğruna diziyi saçma sapan bir hale sokabiliyorlar.

İnsanın yüreğine dokunan, düşündüren, özendiren, kendinden bir şeyler bulmanı sağlayan harika bir diziydi. Türkiye'de gelmiş geçmiş en iyi dizileri belirleseler ilk beşe girecek derecede benim için harika bir diziydi.


Berber Ferhan'ın anlattığı hikayeler o kadar güzeldi ki defalarca dinlemek ister insan.

Müziğide bir o kadar harika...

*'' Adım Yusuf 35 yaşındayım. Daha hiçbir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. Ama kenarındayım, o kesin! Hem de en kenarında. Bizim mahalle gibi şehrin dibinde...

*''Şimdi biz seni hayatımızın neresine koyacağız anne?

*Ferhan'ın Hikayelerinden birinde alıntı:

buzdağının gövdesinde koptuğu anla, geminin limanda uğurlanışı aynı saatlere denk geliyor. Yani aynı anda başlamış. Gemi buzdağına doğru, buzdağı gemiye doğru iki sevgili gibi sözleşmişler gibi, günlerce sürmüş bu garip yolculuk. sonra...? sonrası malum. Kader... hikayede ne garip görünüyor değil mi abi?

*Bir şehrin musluklarından içme suyu akmıyorsa yüreğindeki pusulaya bakmanın ve başını alıp gitmenin tam zamanıdır işte, ama gidemem. Yani gidemez insan. Şikayet edip durur sadece.

*Dur anlatma o hikayeyi. Artık hiçbir şey içime işlesin istemiyorum..... yeterince çivi var benim yüreğimde

-neden konuşmuyorsun? susmazdın hiç. hani nerede o bitmeyen hikayelerin?
-ne anlatayım?
-en güzel hikayeni anlat

Bu dizi insanı alıp götüren türden bir şey.

Dizi için yapılan blog sayfası : http://yeditepeist.blogspot.com/

Yedi Tepe İstanbul

İstanbul'un, surları içinde kalan bölümünün, yedi tepe üzerinde kurulduğu söylenir.

Bu tepelerin yerleri:
1- Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camiinin bulunduğu tepe.
2- Çemberlitaş ve Nuriosmaniye Camiinin bulunduğu tepe.
3- Beyazıt Camii, Üniversite ve Süleymaniye'nin bulunduğu tepe.
4- Fatih Camiinin bulunduğu tepe.
5- Yavuz Selim Camiinin bulunduğu tepe.
6- Edirnekapı semtinde, Mihrimah Sultan Camiinin bulunduğu tepe.
7- Kocamustafapaşa semtinin bulunduğu tepe.

Dostluk

İki kişi arasında duygu ve düşünce yakınlığı. Dostluk cinsellikle bağlantılı olmayışıyla aşktan ayrılır. Aşkta tutku, dostlukta anlayış geçerlidir. Dostluk genellikle aynı cinsten bireyle arasında geçerlidir. karşıt cinsten bireylerin dostluğu aşka dönüşmeyeeğilimlidir. Dostluğun temelinde elbet kafa ve yürek yakınlığı bulunacktır. Gene de bu yakınlık dostluğu bütünüyle açıklamaya yetmez.
**Montaigne dostluk için şöyle der: Onu neden sevdiğimi söylemem için beni zorlarlarsa, ancak şu yanıtla ortaya konulabilir bu; çünkü o odur, bende benim.'' Yakın akraba arasında en genel duygu yakınlığının dışında dostluğu andıran bir yakınlık kurulamayacağı düşünülür.
**Kant şöyle der: ''En yetkin biçiminde ele alındığında, dostluk, karşılıklı bir aşkla ve eşit saygıyla birbirine bağlanmış insanın birliğidir.'' Felsefe tarihinde dostluğu geniş çerçevede ilk olarak Aristoteles inceledi. Aristoteles dostluğun temeline ''iyilik'' kavramını yerleştirir. Dostlar birbirinin iyiliğini isterler. Bununla birlikte dostluk gibi görünen sevgi sevgiler vardır, bu tür sevgilerde iyilikten çok çıkarcılık sözkonusudur. Her sağlıklı sevgide iyilik bir zorunluluktur. Gerçek sevgi karşınızdakini kendimiz için değil de kendisi için secdiğimizde gerçekleşir. Aristoteles üç tür dostluk belirler: yarar dostluğu, zevk dostluğu, yetkin dostluk.
Aristoteles ''dostluk'' kavramını ''adalet'' kavramına bağlar. Filozofa göre sevmek paylaşmayı bilmektir. Sevdiğimizin insanın haklarını elde etmesini isteriz.
**Montaigne : ''Aşk beni dinginleştirdi ve dostluğun yol açtığı kötülükten kurtardır.''
**Madelaine de Scudery : ''Kısa zamanda aşktan kine geçilebilir. Aşktan ilgisizliğe geçildiği de olur. Dostluktan aşka da geçilebilir. Ama aşktan dostluğa geçilmesini anlamak kolay değildir.''
**Marguise de Sevigne: ''Büyük dostluk hiç bir zaman dingin değildir.''
**Hesiodos: ''Dostunu kardeşinle eşit kılma.''
**Pythagoras : '' Dostluk uyumlu bir eşitliktir.''
**Sokrates : ''İnsan koyunlarını dostlarından daha çabuk sayar.''
**Aristoteles : '' Çok dostu olmak, dostu olmamaktır.''
**Plautus: '' Dostları olmak zengin olmaktır.''
**Seneca: ''Dostları yalnız forumda ve senatoda aramak doğru olmaz.''
**Erasmus: ''Yeni dostlar edinirken eskileri unutma.''
**Francis Bacon: ''Dostlar zaman hırsızlarıdır.''
**La Roche foucauld: '' Dostlara güvenmemek, dostlarca aldatılmaktan daha utanç vericidir.''