31 Ocak 2008 Perşembe

Sanki - Şiir

Zaman durdu sanki
Hayat akmıyor
Soluğum durdu sanki
Kalbim atmıyor
Sadece süzülüyor bedenim
Dona kalmış varoluşun içinde
Ve sadece gözlerim
Zihnime işliyor sonsuzluğu
Ağır geliyor …
Sanki zihnim de donuyor
Sonsuz şimdiden bir kesitte
Sanki asılı kalıyorum

Yazan : Selin Sezgin

28 Ocak 2008 Pazartesi

Kaybolmuşum - Şiir

Gece ayaz dolu, nefessiz kalmaya mahkum olmuşum
düşünceler denizindeki kayıklara küreksiz biner olmuşum
ey deli gönül her çiçeği koklar olmuşsun
dur durak bilmez şu kalbim senin için çarpar olmuşum

Sabah güneş girer pencerenden örtünme sakın
aç kalbini, herşeye kapatma sakın
aşk olsun adın, ne üzüntü duyasın ne de heder olasın
sevgim seninle sen sevgimle bir olasın

Yazan: Funda Ergenekon Günay

Beni Düşün - Şiir

gözlerini kapat.. beni düşün...
bir tek hece bile kurmayacak cesaretin oslun..
bir melodi çalsın ağırdan...
ben giderim.. sen kalırsın..
güneş doğunca.. sabaha.. sen uyanırsın..

Bilirsin - Şiir

yazsam iki cümle.. iki satır..
veyahut bir kuşu anlatsam sana..
uçucaksın.. sozsuz uzaklığa...
gözlerin benden kalacak bilirim..
sana dokunmaya gücüm yok.. bilirsin

anımsamayamazın hiç bir şiirimi...
gözlerin belki arar bir yerlerden..
yüreğinden geçer, ya da gözlerinde..
bil...
ben yazıyorum bu şiiri sana..

bu şehir ağırdır milyar defa ağırılığımca
gözlerim kaldıramaz seni..
düş olur düşer yollara
her sözüm bi bulut.. yağar koynuna..
ahhh.. gözlerimin ağır sancısı..
yüreğime bakan en içten ağır acısı..

tel tel beyaz olur saçlarım ömründen arta kalan
ömürden..
sözlerim uçar gider, hatırası kalır koynumdan..
elbet özgür olucam bu mahpushane camından..
bilirsin bir tek seni özledim ...

dudaklarım ıslık çalar inceden...
gözlerim yorgun bakar geçmişe..
elim ağır.. kalem yorgun, sözler kırık
bilirsin canım bilirsin..
seni ne çok özlediğimi..

Belki - Şiir

Bir şeyler yazmalı belki de..
Belki de bir resmini çizmeli
belki bir uçurtma yapmalı
belki de ölümüne yüksekten atlamalı
denizin en koyu koynuna
belki de derin bir uykuya dalmalı..
bilmem ne yapmalı ne etmeli
gözlerimi sonsuzluğa dikip seyretmeli;
seni..
gözlerini..
satır satır her cümleni..
belki uyumanı....
kaç zamandır yoksun bilinmez tarih..!
kaç yıl geçti aradan ne önemi var ki,
mürekkebi bitmiş bir kalem gibi
dolmasını bekliyorsa senden..
nafiledir bekleyiş...
yolcu gitmiştir, kalan kalmıştır bu yolculukta...
beklediğini düşünmüşsün her vakit
bekleyen yorgun, beklenen bilinmez
ve bilmez bekleyeni....duymaz sesini
bir gürültü kopar
sonrası sessizlik
gözlerini ağır, ağır kapatır.
belki sabaha uyanır
belki..

25 Ocak 2008 Cuma

EK-STASE

''Ek-Stase'' varoluşçu felsefenin temel kavramlarındadır. Kendi dışına çıkmak, kendine belli bir uzaklıkta olmak, hatta kendinde başka olmak anlamına gelir.

ELEA OKULU

M.Ö. VI. yüzyılda İtalya'da Alento ırmağının denize döküldüğü yerde kurulan Elea ya'da Eleia kentinde ortaya çıkmış bir düşünce devrimi. Elea filozofları İonia filozoflarının duyumcu yorumlarına karşıt olarak evrebnle ilgili sorunlara usçu bir bakış açısı getirmişlerdir. Okulun kurucusu Kolophon'lu (İonia) Ksenophanes, insanbiçimci tanrılar tablosunu alaya alarak tek bir tanrının varlığını bildiriyor, ayrıca evren kavramıyla tanrı kavramını birleştirerek heptanrıcı bir yoruma ulaşıyordu. Öğrencisi Parmenides, varlığın tümünü ''Bir Varlık''a indirgedi. Yalnız ''Bir Varlık'' vardı düşünceside bu ''Bir Varlık'' a yönelmelidir. Deney akıp gidenide ele alabilir, oysa amaç değişmeden kalan, ölümsüz, devinimsiz, varlığı göstermektir. Okulun diyalektikçisi Zenon devinimsizliğin koşullarını ortaya koymaya çalıştı. İonia duyumculuğuna aşırı tepki olarak beliren Elea öğretisi daha sonra atomcuların her iki okul arasında bir orta yol bulma çabalarıyla dengelenecektir. Duyumlardan yola çıkarak felsefi açıklamalarda bulunan İonia okulunu düşünce tarihinin ilk gerçekçi anlayışı sayarken Elea filozoflarına ilk ülkücüler ya da ilk usçular diyebiliriz..

Vazgeçtim - William SHAKESPEARE

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki, çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki, yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki, ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem, dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki, korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki, çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki, kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var ya, o koyuyor adama.

William SHAKESPEARE
(Çeviri : Can Yücel )

Kayıp Dünya - Şiir

Kayıp bir dünya buldum
İki kişilik
Sevgi dolu
Sıcacık hayal edilmiş
Lakin sahipleri
Hayallerini terk etmiş
Sadece bir not buldum
Arkalarında bıraktıkları
Üstünde
Çok iyi bildiğim bir şey yazılı…
“Elveda sevgilim” imzalı…

Yazan : Selin Sezgin

24 Ocak 2008 Perşembe

Henüz vakit varken, gülüm - Şiir / Nazım Hikmet

Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.
Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da ıslıkla bir şey çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız.
Yukarda taştan evler,
girintisiz, çıkıntısız,
birbirine bitişik
ve duvarları ayışığından
ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
ve karşı yakada Luvur
aydınlanmış ışıklarla
aydınlanmış bizim için
billur sarayımız...

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
kırmızı varillere oturmalıyız.
Karşıda karanlığa giren kanal.
Bir şat geçiyor,
selamlıyalım gülüm,
geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım.
Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?
Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
tatlı tatlı gülümsüyor.

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm...
Parisliler, Parisliler,
Paris yanıp yıkılmasın...

Yazar : Nazım Hikmet Ran

23 Ocak 2008 Çarşamba

İsimsiz - Şiir

sesini çizebilsem
su çizerdim yerine
vurgununa dalar
nefesimi tutardım bile bile
yeter ki sen susma
söyle diye

Yazan : Rana Çepelioğullar

22 Ocak 2008 Salı

21 Ocak 2008 Pazartesi

Bilmediğin - Şiir

bilmem nedendir,.. yüzümden kuruyan tebessüm
bunca zaman nedendir bilinmez, bu gülümseme yüzümden..
sol gögsümü aç.. orada hızlıca atan kan kırmızı bir yürek..
içinde sabırsızca fırlayan yaşama sıvısı hala yol alıyorsa ömrüme doğru..
bir nedeni vardır...!
bir nedeni..!
ayrıntılar hep saklı kalmıştır t-anrı kadar kutsal şekil de..
sözler hep havada sallanır , yetim ve öksüzce...
nefesim nefesine karışır.. ateşli dudaklarına dokununca..
ben sen olurum..sen ben olunca.. yaşam durur...
sessiz..
sakin..
ağır...
beyaz...
bir ölüm yaşanır habersiz bu şehirde...
benim çıplak yüreğim üşür.. tenim teninden ayrılınca...
gözlerim sana sevgiyle bakıyor...amenna
lakin,
bilme gerisini bilme ..
ağırdır yaşam kadar..

Farenin Ders Veren Öyküsü

Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü.

Kendi kendine:
"İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı.
"Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı.
Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı: "Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın" dedi.
Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla koyunun yanına koştu ve,"Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı. Koyun anlayışla karşıladı ama,"Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol"dedi.
Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve , "Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi.İnek ; "Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." dedi.
Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı.
O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanınından
geliyordu.
Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu.Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti.
Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı.Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehiri temizledi, sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının
ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu.
Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu.Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi. Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi koyunu kesti. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü.
Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı.
Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.
Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise tehlike bir gün hepimiz içindir, unutmayalım.

Aldığım Bir Mektup - Şiir / Nazım Hikmet

Aldığım Bir Mektup (**)

1337 Mart Ankara
Dün gece mektup aldım bir felakete dair
Siyah satırlarında şöyle yazılı:
"Şair!
Bilmiyoruz nereden başlamalı biz söze
Kara bir hançer gibi zavallı gönlümüze
Saplanan son acıyı sen de duyuyor musun?
Yoksa hülyalarınla hálá uyuyor musun?
Boşluklara atılan ruhumuza bu bir sır:
Bilmiyoruz gönüller bu kadar yakın mıdır?
Dileriz derdimizi avutmasın seneler
Bize son vazifeni yapmış olursun eğer
Zavallı gönlümüzde bu derin mátemi sen
Rüba Beyin sesiyle ebedileştirirsen...
Ah bir hale düştük ki duysa káinat ağlar
Hem bir kardeş kaybettik, hem çok sevgili bir yár
Biz gurbette ağlarken o da gurbette öldü
Biz gurbete gömüldük, o toprağa gömüldü...
Şimdi o uzaklarda, çok uzaklarda bizden!
Hayaline ağlayan yorgun gözlerimizden
Yüzü rüyalardaki yüzler gibi kayboldu.
Zaten o bir çiçekti bir çiçek gibi soldu
Bir bahçeye gitti ki açılmaz çiçekleri
Kahpe felek kendini bildiği günden beri
Gökler zulümleriyle bu kadar alçalmadı.
Artık güzelliklere imanımız kalmadı.
Hiçbir ümidimiz yok hiçbir gayemiz de
Şair? Fani neşeyi artık arama bizde
Şimdi biz bir hayale ağlarız için için
Tesellisi olmayan gönüllerimiz için
Sade ona kavuşmak tesellidir diyoruz
Ona kavuşmak için ölümü bekliyoruz
Müstensihi (Aktaran)

Názım Hikmet

(**) Názım Hikmet (RAN), Aldığım Bir Mektup, Anadolu Duygusu, İkaz Matbaası, Ankara, 1337 (1921), Sayı: 7, s. 103.

Nazım Hikmet'in iki yeni şiiri daha bulundu. Bu iki yeni şiiri bulan kişi: "Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Yöneticisi Ömer Türkoğlu.''

Müşterek Zahmet - Şiir / Nazım Hikmet

Gözlerimiz
Şeffaf
Temiz
Damlalardır
Her damlada
Demire can veren dehanın
Bir küçücük
Zerresi vardır
Şeffaf
Temiz
Damlalarıyla gözlerimiz
Bir umman içinde birleşmeseydi eğer
Her zerre
Dağılsa idi başka bir yere
Dinamolarla durmayanları çiftçileştirerek
Çelik dağları sof bir klak gibi döndüremezdik!
Müşterek zahmetin şamateri
Yakan
*** *** çevirir akan
İstimar(?) ateşini
Şem'asız kibrit gibi söndüremezdik
Şeffaf
Temiz
Damlalarıyla gözlerimiz
Bir umman içinde o kadar karıştı ki
Kaynayan suda buzu
Nasıl eritirse deniz(?)
İşte biz de
Birbirimizde
Öyle kaybolduk
Yükseldi müşterek zahmetin şamateri!
Demire can veren dehayı bulduk

Moskova / Názım Hikmet

*** *** ve (?) işaretleri metinde okunamayan bölümleri işaret ediyor.

(*) Názım Hikmet (RAN), Müşterek Zahmet, Yeni Hayat, Halk İştirakiyyun Fırkası'nın Náşiri-i Efkárı, İkaz Matbaası, Ankara, 5 Austos 1922, Sayı: 18. s. 6

Vehbi ve Náfi Kardeşlerimin Acılarına:

Nazım Hikmet'in iki yeni şiiri daha bulundu. Bu iki yeni şiiri bulan kişi: "Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Yöneticisi Ömer Türkoğlu.''

19 Ocak 2008 Cumartesi

Güneşe Merdiven Daya - Şarkı Sözü

Güneşe merdiven dayayabilirsin.
Ya da kimsenin söylemediği bir şarkı yazabilirsin.
Ya da daha önce hiç yapılmamış bir şey yapabilirsin.
Kayıp ya da eksilmiş misin?
Bir yap-boz gibi mi hissediyorsun kendini?
Eksik parçanı bulamadığın.
O zaman gördüğün bir şeyin resmini çek.
Gelecekte benim olacağın yerin.
Güneşe merdiven daya.
Ya da kimsenin söylemediği bir şarkı yaz.
Ya da daha önce hiç yapılmamış bir şey yap.

Coldplay grubunun "talk" aldı şarkısının sözleri...

Sen(siz) - Şiir

sen şimdi bakıyorsundur bana..
duvardaki resmim den..
bir şeyler karalıyorsundur delice..
hayellerinde gökyüzüne, duvarlara
için içine sığmayınca, uçmak istiyorsundur
nereye koysan da bilmediğin o gözlerin
özlem dolu bakışların, arsızca duvarda duruyordur..
ne vakit özlesen, ne vakit beklesen
ölüm gibi bir şey oluyordur ayak izlerin.
gözlerin,;:!
bekleyiş ile sabırsızlık karmaşasında
beynine çarpan buz kütlesi kadar,
acı veriyordur bedenine.
''özlemek güzel mi ?'' diye düşünüyorsundur.
içinde beni alıp, yakıyorsundur
tek, tek topluyorsundur konuştuğumuz her kelimeyi
sıraya koyup, dünyanın en hzlı filmini seyrediyorsundur..
ve her izlediğinde
bir parçama dokunup
''sensiz olmaz'' deyip
uyuyorsundur.

17 Ocak 2008 Perşembe

Kaçış - Şiir

arayışın büyüsü kaybolmuşluğu getirecekti
liman belirlemeyen yolcuya
-sarhoşluktu şimdi kaçışın adı
ve yazılacak bir kaç satırla..
..aymak belki de kaçışın imkansızlığına

Yazan : Gülnigar Bellikan

Bir Gece - Şiir

Ölümüne ıssız bir gecede
Nefesimi tutuyor endişe
Ve kaybolmak isterken yaşlı gözlerle
Gün aralıyor sedefli örtüsünü
Ayağım tam bir arşınlık gözlerim dilber mahmurluğunda
Anlaşamıyoruz yalnızlıkla
Ve ölüm uykusunu uyurken
Dikenleri gül veriyor elime
Bedenleri bedestenlik olmuş
Da yarin yanağına doymuş arsız
Ve kapkara ırmak ıpıslak kaldırım
Yardımın yordamı mı olur gel işte
Konar da göçer tenime
bir an
Tanır da tınmaz ağırdan alacak ya
Usanmaz

Yazan : Gülnigar Bellikan

Yalnızlık - Şiir

oturmuş dağın başına,
uçsuz bucaksız dünya'yı izlemiş.
gitmek istemiş o çok uzak kasabalara
adım atmış, ayağı kaymış
rüzgar esmiş,
saçlarını tel tel alıp gitmiş.
yüreğine bakmış, yalnızmış..
--ağlamış.
tekrar bakmış yüreğine...
--bu kez kanamış
öylece durup bakmış
--yalnızmış...
tebessüm etmiş ela gözleri..
ılık rüzgara karşı...
yüzü sevgi kokarmış..
tebessüm ise
mutluluk..
bir sonbahar yaprağı gibi..
dolanıp durmuş..
yalnızmış.
kanamış, kimse sarmamış...

Milliyet Sizinle Gurur Duyuyor - Miliyet Gazetesi Reklamı

Sokaklar sanki bahçesi belde dokuz milimetresi
Ucuzdan insan harcayıp bedava candan etmesi

Sporcu mu kumarbaz mı elindeki bonservisi
Teşviklerde gelince terlemeden vurdu voleyi
Türkiye sizinle gurur duyuyor

Hamili kart yakınları yakınlarının yakınları
Satın alıyor yarınları tok gezerler karınları
Rüşvet çözer sorunları para basar torunları

İnanç deyip insanlara kendi ceza kesenler
Zihniyet hem kara hem de çıkar sağlar yalanla
Türkiye sizinle Gurur duyuyor

Hem yer hem yedirir bu hayali icraatçı
İçi de bir dışı da bir hortumlayan bir vampir
Her bir fesat tam bir hasat ihaleyse bizdedir
Türkiye sizinle Gurur duyuyor

Ceza

Kapının Kolu - Tablo

16 Ocak 2008 Çarşamba

Anlat - Şiir

Neden suskunsun ... aşk...
sana anlatacaklarım var..
bir kaç dize yaz gökyüzüne dair..
bir şiir yaz, içinde ben olan
mutluluklar olan, gözyaşları olan.
içinde sevgi olan bir şiir yaz ..aşk....

seni özleyen o adamı anlat mesela..
ağlayarak giden o kızı anlat anlatabilirsen..
istanbul'u anlat.. karanlık sokakları anlat...
geceye dair bir kaç cümle kur mesela..
bembeyaz bir sayfada aşkı anlat...
bir hikaye yaz, sadece bize dair...
bir mektup yaz, okudukça ağlatan..

beni bana anlat... anlatabilirmisin...?
sevgiyi anlat hey aşk....
gözlerini kapat ve hayelini anlat.
yüreğine saplanan sancımsı tadında ki
sevgiyi anlat..

gidenleri, kalanları, şaşırmışları anlat mesela..
kalemi yazmayanları,
mürekep nedir bilmeyenleri.
anlat...
yeni bir sayfanın saflığını anlat..
özleyeni anlat ...
neymiş özlemek bilsinler..
ki özlemeyi sevsinler..
öyle bir anlat ki iliklerine kadar hisedilebilir olsun...
devamı yarım kalan bu şiiri anlat...
mesela...

10 Ocak 2008 Perşembe

Perfume / Koku: Bir Katilin Hikayesi - Sinema

Perfume: The Story of a Murderer
Koku: Bir Katilin Hikayesi

Vizyon tarihi:
10 Mart 2007
Yönetmen:
Tom Tykwer
Senaryo :
Andrew Birkin, Bernd Eichinger
Tür:
Dram
Yapım:
Almanya, Fransa, İspanya 2006 147 dakika (Renkli)

Patrick Süskind'ın Perfumen / Koku adlı kitabında uyarlanan sinema filmi. Film oldukça güzel ve etkileyici.
18. yüzyıl Parisin'de yaşanıyor olay. Koku yeteneği gelişmiş bir gencin, kokusuna hayran olduğu bir kızı bilinçsizce öldürmesiyle asıl hikaye başlıyor.
Gec çocuk kızın kokusunu içine hapsediyor. O kokuyu bulmak için Paris'in eski ününü kaybetmiş bir parfümcüsünde
çalışmaya başlayan Jean-Baptiste Grenouille, Aşk ve Ruh parfümünün formülünü bularak parfümcüyü servet sahibi
yapar. Kısa sürede parfümcü çok zengin olur. Aradığını orada bulamayan Jean-Baptiste Grenouille koku için başka parfüm anavatanı sayılan
yere gider. orada Dünyanın en güzel kokusunu yapmak için en güzel kızları öldürür ve can kokusunu alır... Ve sonunda o inanılmaz kokuyu bulur..
O koku yeryüzüne hükmedecek derecede etkili bir kokudur.. Devamı : Filmi izleyin..

Kukele'nin Hikayesi

Hayal ülkesinin birinde, bir kızılderili küçük kızmış varmış. Uyanık olduğu tüm süre boyunca hep ortalıkta koşuşturup arada bir yaramazlıklar yaparmış. Aklı fikri etraftaki çiçeklerde, hayvanlardaymış. Hepsi ile ayrı ayrı ilgilenip konuşurmuş. Çiçeklerden söz alırmış; her bahar açacaklarına dair. Sonra onlardan izin istermiş; tohumlarından almak için. Kimse sormazmış Kukele’ ye ne yaptığını. Tabiatla konuştuğunu bilirlermiş.

Gören gözleri büyüleyen bir bahçesi varmış Kukele’ nin. Rengarenk çiçekleri, gövdeleri dans ediyor hissi veren kocaman ağaçları, eşine rastlanmamış renkte kelebekleri… Bahçesinde çok ama çok mutluymuş. Ara sıra kaçıp bahçesinde uyur, azar işitse de vazgeçmezmiş.

Kukele çok mutluymuş hayatından. Bir çok bahar gelmiş…gitmiş… Kukele hayatta sadece bahçesine zaman ayıramayacağını öğrenmiş. Başka şeyler de yapması gerekiyormuş artık, annesine yardım etmek ve ileride hayatta kalabilmek için; öğrenmek.

Diğer şeyler her geçen gün daha çok vaktini alır olmuş. Bahçesini çok özler olmuş Kukele. Bir çok bahar gelmiş… gitmiş… Her bahar, giderken Kukele’ ye hüzün bırakır olmuş. Kukele biriktirmiş hüznü, farkında bile olmadan. En iyi arkadaşı Erguvan ağacı olmuş. Erguvan’ ın pişmanlığı Kukele’ nin hüznüne karışmış. Her gece yağmur yağar olmuş bu yüzden. Kimse Kukele’ deki bu değişikliğin nedenini bilemezmiş. Üzülürlermiş onun bu haline ama ellerinden bir şey gelmezmiş. Bahçesi eskisi gibi değilmiş artık. Kelebekler pek görünmüyor, eskisi kadar çiçek açmıyormuş. Bahçe ölüyormuş…

Bir bahar Kukele yine izin almış bahçesinde kalan son çiçeklerden, tohumlarını almak için. Sonra topladığı tohumlarla oturmuş gece, ayın altında… Yıldızlar parıldıyormuş. Kukele tohumlardan bir şey istemiş; Sizde yeni hayatlar saklı , toprağınıza kavuştuğunuzda, sabırla beklersem biliyorum ki, yağmurlar sizi canlandırıyor. Her biriniz Güneş’ e uzanabilmek için birbirinizle yarışıyorsunuz. Ruhum acı çekiyor ve ben nedenini bilmiyorum. Siz canlanırken benim ruhumu da canlandırın, hüzünden arındırın…

Toprağa vermiş tohumları, ardından uzanmış bahçesine… Yağacak yağmuru beklemek için ve uyuyakalmış beklerken.

Gözlerini yatağında açmış ertesi sabah. Panik içinde koşmuş bahçesine. En korktuğu resim gözlerinin önünde seriliymiş şimdi. Sadece dostu Erguvan kalmış bahçede. Onsuz açmamış çiçekleri, yağmur geldiği halde. Bahçesini son görüşü olmuş bu Kukele’ nin ve herkesin Kukele’ yi son gördüğü an olmuş aynı zamanda…

Erguvan söz vermiş; dünyada tek başına da kalsa, Kukele’ yi başucunda beklemeye. O gün Kukele’ yi gömmüşler dostunun ayaklarının dibine.

O hayal ülkesinin sahibi, Kukele olamamış bir daha asla. Sadece… Arada bir gözlerini kapattığında… Netleştiremediği bir görüntü yakalarmış zihninde… Erguvan ağacı ve Kukele…

Yazan : Selin Sezgin

Eğer - Şiir / Can Dündar

O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,
vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Dündar

9 Ocak 2008 Çarşamba

Başarı Üzerine Küçük Hikayeler

Okumuş ve görmüşsünüzdür piyasada yüzlerce kişisel başarı kitapları var. Mümin Sekaman'da bu alanda başarılı kitaplar yazan bir yazar.

Bu tür kitapları okurken kendinizi fazla kaptırmayın. Mesela Atatürk örneğini okuyup Atatürk olmaya çalışmayın. Kişisel Başarı üzerine yazılan kitapları okurken daha objektif bir bakış açısı ile okuyun. O kitaplar size bir şey yaparken sadece inanç ve cesaret versin. Bir şeyi başaracağım diye fazla kasmak yerine estetik olun. Aksi durumda kırılırsınız ve bunun sonucu daha ağır olur.

Her canlı yaradılışı gereği özel durumlara sahiptir. Bu tamamen özel bir şeydir. Bir kişinin yaptığını herkes başaramaz sadece belli bir yere kadar başarma becerisi gösterebilir ki o da genel bir başarı durumu olduğundadır.

Atatürk ve O'nun gibileri özel insanlardı. Onlar sıradan insanlar değildi.
Hayatta idealeriniz olsun, başarmak için isteğiniz, bilğiniz, fedakarlıklarınızda olsun.. Fakat bir başkasının benzeri olmak için uğraşmayın. Bu imkansız bir şeydir. Doğanız buna uygun değil.

Hayatı sadece mutlu yaşamak için yaşayın. Gerisi önemsiz ayrıntılardır.

Kimdi bu adam?

Mümin Sekman'ın ''Her Şey Seninle Başlar'' Kitabından (arka kapak) alıntı.

7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı...
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı.
17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
25 yaşında sürgüne gönderildi...
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
37 yaşında böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.
38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.

Sonra ne mi oldu?
42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!

Şarlo - Sessiz Sinemanın Kahramanı

Şarlo hırsız, Şarlo polis, Şarlo asker, Şarlo itfaiyeci, Şarlo din adamı, Şarlo denizci v.b..... Bütün bunlar en büyük sinema sanatçılarından birinin güldürücü sinemayı halka sevdiren kişinin çeşitli görünümleridir.
''Charlie'' Chaplin, Londra'nın bir kenar mahallesinde, 16 Nisan 1889'da dünyaya geldi. Bir müzikhoş güldürü sanatçısının oğlu olarak başı boş ve yoksul bir çocukluk geçirdi. Sekiz yaşındayken babasının oyuncu topluluğuna giren sanatçı, bir Amerika Birleşik Devletleri turnesinde, sarhoş bir centilmeni pandomima yoluyla canlandırarak kendini gösterdi.
Giriştiği hokkabazlık gösterileri hep başarısızlıkla sona eren bir tipi canlandırması da ilgi çekti.

Sessiz Sinemanın Kahramanı:
Amerikan bürlesk sanatı'nın babası Mack Sennett, onu o zamanın büyük filim stüdyosu olan Keystone'a aldı. Böylece 1914 yılı, Chaplin'in sinemaya başlama yılı oldu. Sanatçı kısa zamanda sinema aktörlüğüne, senaryo yazarlığını, yönetmenliği ve yapımcılığı da ekledi.
1922'de uzun filimler dizisine başladı ve bunlarla ün kazandı. Toplam 80 filim çevirdi.
Şarlo tipi, bile bile gülünçleştirilmiş bir tiptir: melon şapka, kamış baston, yamuk takma bıyı, kocaman postallar, buruşuk bol pantolon, dar redingot ve yırtık yelek. Bunları tamamlamak üzere ördek gibi paytak bir yüryüş ve önüne geçilmez bir tekme yağdırma yeltenişi. :))
Şarlo'nun bütün ''komikliği'', bu görünüşündedir. Oyunları ve kurnazlıkları açıkca güldürmekle birlikte, çoğu zaman insanda gülme kadar acıma duygusu da uyandıran bu tip bizi şaşırtır. Şarlo daha da ileri gider. Kötülüğü, zayıflığı, yoksulluğu, kötülüğün eline düşen iyi niyet ve saflığın gülünçleşmesini, bireyin acımsız bir toplum tarafından ezilişini ortaya koymakta büyük bir başarı gösterir. Şarlo sadece bir güldürücü değil, aynı zamanda keskin bir eleştiricidir.
Sürekli gerçek bir başkaldırının kahramanı olmak için, bütün ''küçük'' insanların, yoksulların, baskı görenlerin, sevilmemişlerin sözcüsü durumdadır.

Lenin - Devrimin Babası

Lenin, 1922'de hastalandığından beri ülkeyi yönetemiyordu. Siyasal düşüncelerini belirtiyor ve ülkesinde ansızın baş gösteren değişmelere ilşkin eleştirilerini dile getiriyordu. Geri plana çekilmesiyle, Troçki ile stalin arasında iktidar mücadelesi başladı. Kızılordu'nun kurucusu, parlak kuramcı Troçki, Lenin'e yakındı.
Komünist Parti'nin genel sektereteri Stalin ise iktidara büyük ölçüde hazırlanmıştı. 1922'de Gürcistan'ın yeni anayasaya muhalefetini şiddet göstererek bastırdı. Lenin onu çok sert biçimde yargıladı ve görevden alacağını belirtti. Ancak kısa süre sonra Lenin tamamıyla felç oldu. 21 Ocak 1924'te öldüğünde Stalin'in diktatörlüğü için her şey hazırdı.

Lenin'in Ölümü:

Ölümü ülkede şok yarattı. Moskovalılar gruplar halinde dört gün boyunca ona karşı son görevlerini yerine getirdileri.
Ancak rejimin kurucusunun ölümüyle Stalin bir Lenin kültü oluşturdu. Stalin, Lenin'in cenaze törenini düzenledi. Kızıl meydan'da Lenin'in cesedinin korunacağı bir mozole yapılması düşüncesini ortaya attı. Petrograd'a Leningrad adı da Stalin'in isteğiyle verildi.
Lenin kültünün başrahibi Stalin, devrimin babasının tek mirasçısı oldu.

''YOLDAŞ LENİN,
size bir görev olarak değil, ruhumun derinliklerinden gelerek yazıyorum. Yoldaş Lenin, bu eziyetli görev yapıldı ve daha da yapılacak. Yol gösteriyoruz, yoksulları ve çıplakları giydiriyoruz.. Ama kuşkusuz bunun yanında hala bir çok bayağılık ve budalalık var... Yeryüzünden her türden namus yoksunu dolaşıyor ve bunlar dünyayı çepeçevre sarıyor....
Kulaklar, dalkavuk eden sekter bürokratlar, ayyaşlar... Kuşkusuz onların hepsini temizleyeceğiz. Ancak bu korkunç zor olacak. Yoldaş Lenin, bacasından duman tüten fabrikalarda, kar ve samanla kaplı kırlarda bizim düşünmemizi, soluk almamızı, mücadele etmemizi, yaşamamızı sağlayan senin yüreğin ve adındır. İşçilerin kitleler halinde yığılmasıyla, olayların birikmesiyle gün bitip gidiyor, acımasız bir karanlık başlıyor; oyunda ikimiz varız, ben ve Lenin: Beyaz duvarda bir fotoğraf...

Yazı ve Alfabe

İlk yazı Mıs'da hiyeroglif, Babil'de çivi yazısı, Miken'de çizgi yazısı B denilen simatik simgelerdir. Ticaretle uğraşan bir halk olan Fenikeliler yazışmak ve hukuk metinlerini kaleme almak gereksinimi duymuşlardır. Yalın 22 harften oluşan bir alfebe yaratmışlardır. Bu ilk alfabedir. M.Ö. 950 yıllında Babil Kralı Ahirom'un lahdinin üzerine kazılmıştır. Söz konusu ''klasik'' Fenike alfabesini sonra kıbrıs, daha sonra da Yunanlılar benimsemişlerdir. Yunanlılar sesli harfleri de katarak alfade önemli bir değişiklik meydana getirmişlerdir.

Gritliler'in kullandıkları A yazısı, gizemini hala korumaktadır. Mikenler aynı harfleri kullanarak yeni bir yazı yaratmışlardır. Kil tabletlerinin üstüne sivri uçlu yazı gereçiyle kazınan çizgi yazısı B, Yunancamıdır ? Michael Ventris ile John Chadwick, ordunun mesajını çözerken kullandığı tekniklerden yararlanarak Pylos tabletlerini çözmüşlerdir. Gerçek 1953 yılında ortaya çıkmıştır: Çizgi yazısı B, Yunanca yazmak için kullanılmıştır: Böylece Mikenler ''İlk Yunanlılar'' olmaktadır...!

Troya - Heinrich Schliemann

Heinrich Schliemann adlı zengin bir Alman yaşamını Troya'yı bulmaya adamıştır. Homeros'un bu yorulmak bilmez arkeloji tutkunu okuru, İlyada'dan yola çıkarak yeni k düşen kentin kalıntılarını aramıştır. Schliemann'ın çalışmalarına dek Yunan tarihi M.Ö. 776'da ilk olimpiyat oyunlarıyla başlıyordu. Heinrich ve Sophie Schliemann Anadolu'nun kuzeyinde, Troya kentinin kurulduğu Hisarlık Tepesi'ni kazmak için hem servetlerini, hem de zamanlarını harcamışlardır. Birbiri ardına kurulan yerleşmeleri unutulmuşluktan kurtarmışlardır. Ancak Priamos'un sarayını ve hazinesini bulduktan sonra kazılara bir süre ara vereceklerdi. Bu Homeros ''delileri'' Miken ve Orkhomenos yerleşmelerini de aynı tutkuyla kazacaklardı. Ardıları Carl Blegen onların izinden giderek sonunda, on yıl boyunca karşı karşıya gelen Troyalılar ile Yunanlılar'ın kanlı savaşlarına sahne olan ''Homeros'un Troya'sını'' gün ışığına çıkaracaktı.

Gizemli Atlantis Kıtası

Platon, gizemli Atlantis mitosundan söz eder. Bir kıtadan, ''Libya ve Asya'nın tamamından daha büyük olan'' bu ada, Atlantik Denizi'ndeydi. Toprağın tüm zenginliklerini sunuyordu. Tanrı Poseidon'un soyundan gelen Atlantalar, Atina'ya savaş açarak burayı ele geçirmişlerdi. Ancak şiddetli depremler ve felaket sonucunda Atlantis Adası denize gömülerek kaybolmuştur.

Kritias'ta (Platon'un adadan söz ettiği ikinci diyalog) anlatılan Atlantis mitosu günümüzde hala çözülememiştir..
Platon, Sözlerini Atlantalar'ın iktidarda düşmesi ve Zeus'un onları cezalandırmasını anlattığı bir paragrafla bitirir: ''Zeus bütün Tanrı'ları topladı..... Ve onları toplar toplamaz onlara bu dille hitap ederek............ ''Cümle bitmemektedir, ancak metnin devamını Platon acaba hiç yazmamışmıdır....?
1919'da Atlantis adlı bir roman yazan Pierre Benoit, cümlenin sonunu olduğunu sanmaktadır. Kahramanları Sahra'nın tam ortasında Atlantis'in izlerini bularak Platonun'un diyaloğunu tamamlamaktadır. Belki de, Thera Yanardağı'nın patlayarak adanın büyük bölümünü yıkıma uğratması Atlantis Mitosunun yaratılmasına neden olmuştur.

8 Ocak 2008 Salı

Noa - Blue Touches Blue Albüm Kapağı


Noa - Gold Albüm Kapağı ve Şarkıları

En Güzel Kitapları Oku - 101 Şey

''Türkiye'de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey'' adlı kitapta yazarın listelediği kitaplar var. Çoğunu okumadığımı fark ediyorum. En yakın zamanda bu listede yer alan kitapları okuyacağıma söz verdim :). İzci sözü ... :)) Çok güzel kitaplar listelenmiş. Bu kitapları sizinle paylaşmak istiyorum. Bu kitap gerçekten çok güzel. Okurken hayattı dolu, dolu yaşmanın gerektiğini hisettiriyor insana. Mutlaka bu kitabı edinin.

Cesur Yeni Dünya - Aldoux Huxley
Yabancı - Albert Camus
İnsanlık Durumu - Andre Malraux
Küçük Prens - Antonie de Saint-Exupery
Yolların Başlangıcı - Amin Maoluf
Doktor Jivago - Boris Pasternak
Artemio Cruz'un Ölümü - Carlos Fuentes
Don Kişot - Cervantes
David Coperfieald - Charles Dickens
Tatar Çölü - Dino Buzzati
Latin Amerikanın Kesik Damarları - Eduardo Galeano
Oryantalizm - Edward W. Said
Uğultulu Tepeler - Emily Bronte
1914-1991 Aşırılık Çağı - Eric Hobsbawm
İhtiyar Adam ve Deniz - Ernest Hemingway
Suç ve Ceza - Fyodor Mikailoviç Dostoyevski
Hayvalar Çiftliği - George Orwell
1984 - George Orwell
Havvana'daki Adamımız - Graham Greene
Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez
Madame Bovary - Gustave Flaubert
Sidharta - Herman Hesse
Moby Dick - Herman Melville
İlyada ve Odysseia - Homeros
Babalar ve Oğullar - İvan Sergeyeviç Tugenyev
Yolda - Jack Kerouac
Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi - James Joyce
Bulantı - Jean Paul Sartre
Saltanat Şehri İstanbul - John Freely
Hobbit - J.R.R.Tolkien

Bu liste böyle uzayıp gidiyor... Zaman buldukça kitap okuyun. Her kitap ayrı bir dünyadır. her biri farklı bir tad verir hayata. Her kitabı begenilmez, fakat içlerinde unutulmazlar da olacaktır.
iyi geceler istanbul. :)

7 Ocak 2008 Pazartesi

Hayallerim - Şiir / Selin Sezgin

birbirine karışmış kırık hayallerin parçaları
uğraşsam birleştirebilir miyim doğru parçaları
ilk haline benzer mi her yeri tutkal hayaller
o hayalleri gören gözler
zamanla çok mu değiştiler
gözlerim kapalıyken gördüklerimle
gözlerimi açtığımda gelen görüntüler
neden asla birbirine benzemezler
kırık hayallerin üzerinden yürüyüp gitmeyi denesem
çıplak ayaklarımı keserler mi
ayakkabı giysem hayallerim bana küserler mi
ben ölmeden
bir gün
gerçeklerle hayallerim buluşabilecekler mi

Selin Sezgin

6 Ocak 2008 Pazar

Kukele - Şiir

hani senin o durgun yüzün var ya...
hani düşünen gözlerin...
yorgun ayak izlerin var hani...
dolup taşan kalemin...
taşan kaleminin..
döktükçe sözleri..vardı ya.
hani vardı ya... bir çift sözün
aklımı duvara çakan...
gözlerimi yüreğime doğrultan..
hani vardı ya...paylaştığın..
ekmek, su, gece, güneş, ay
hepsi gerçekti.....
ve sen
ölüm kadar gerçek..
hayal kadar güzelsin kukele...

Hoşçakal - Şiir

her ayrılığın bir vakti vardır..
her sözün de bir noktası.
her cümle bitmez belki de
virgülü vardır, gitmeden önce
buraya gece çoktan vardı
gitmek üzere...
şimdi ben'de gidiyorum,
sabahtan önce...
hoşça kal...

5 Ocak 2008 Cumartesi

Yannis RITSOS - Biyografi

Yannis RITSOS

20. Yüzyıl Yunan şiirinin büyük ustalarından Ritsos, 1909'da Peloponnesos Monemvasia'da doğdu. On yedi yaşında Atina'ya gitti. İlk şiirlerini bu dönemde yayımlamaya başladı. Epitaphios (1936) adlı kitabı Atina'daki Zeus tapınağında törenle yakıldı. Siyasal görüşleri yüzünden Metaksas ve Papadopulos dönemlerinde Ege adalarında sürgün olarak yaşadı. Ayışığı Sonatı (1956) adlı kitabıyla Ulusal Şiir Ödülü'nü, 1976'da Etna-Taormina Şiir Ödülü'nü ve pekçok uluslararası ödül kazandı.

Ritsos, eğretilemelerle örülü şiirlerinde, Yunanistan coğrafyasını arka plana alarak, yurtseverlik duygularını işledi. İnsanın günlük yaşamdaki durumuna yaklaşımı, nesnelere duyduğu sonsuz ilgi, ayrıntıları bütün yalınlığıyla yansıttığı kısa şiirlerinde iyice belirginleşir.

11 Kasım 1990'da Atina'da öldü.

Bu biyografinin alındığı kaynak http://siir.gen.tr/ sitesidir. Sitede yerli ve yabancı şairlerin şiirleri yer almaktadır. Şiire ilginiz varsa mutlaka siteyi ziyaret edin.. Şiir çevirileri yaparak siteye destek olabilirsiniz.

Nerdeyse Eksiksiz - Şiir / Yannis RITSOS

Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçücük bir gül benim özlediğim.

Yannis RITSOS
Çeviren : Cevat ÇAPAN

Belki Bir Gün - Şiir / Yannis Ritsos

Sana bu pembe bulutları göstermek istiyorum gecede.
Ama görmüyorsun. Gece olmuş -insan neyi görebilir ki?

Artık senin gözlerinle görmekten öte bir seçeneğim yok,
diyor,
demek ki yalnız değilim, yalnız değilsin. Gerçekten de
bir şey yok sana gösterdiğim yerde.

Sadece bir araya gelmiş yıldızlar, yorgun,
bir kır eğlencesinden kamyonla dönen insanlar gibi,
hayal kırıklığına uğramış, aç, hiç biri türkü söylemeyen,
terli avuçlarında ezik yaban çiçekleri.

Ama ben direteceğim, diyor, görmekte ve sana göstermekte
çünkü sen görmezsen, sanki ben de görmemiş olacağım-
hiç değilse senin gözlerinle görmemekte direteceğim-
ve belki bir gün buluşacağız başka yönlerden gelip.

Yannis Ritsos

4 Ocak 2008 Cuma

Türkiye'de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey

Sn.Akdoğan Özkan tarafında yazılmış, bir kitabın adıdır...

Bu kitabı bir arkadaş hediye etmişti.
heyyy!
kitap için teşekkür ediyorum sana... Kitabı okumaya başladım. Çok güzel bir kitapmış.
Kitabın adında anlaşılacağı gibi Türkiye'de yapılması, gezilmesi,yaşanılası yerleri sıralamış yazar. Çok ilginç ve hiç duymadığım, bilmediğim şeylerde var içinde. Sizler de kitabı gördüyseniz bu konuda hak vereceksiniz bana.
Konu başlıklarıda gayet güzel seçilmiş;
*Git, Gör, tespit Et
*Sandalla Balığa Çık
*Yedi Tepeli Şehrin 7 Zirvesini Gör
*Dut Silkele
*Açık Hava'da Sezen'i Dİnle
*2000 Metrede Kumsala Atla
*Yeraltında Bir Çaydan Geç
*Komşularına ''Merhaba'' de
*Boğaz'da Dilenci Sefası Yap
*Çocuklarına Bir Bavul Bırak
*Yeraltındaki Pamukkale'yi Gör
*Gönüllü Ol
*Risk Almayı Öğren
*Dünyanın En Eski Aşk Şiirini Gör..

Bu liste böyle uzar gider. Siz iyisi mi kitabı edinip okuyun. Çok faydalı bilgiler edneceksiniz bundan emin olabilirsiniz. Tamamen bilgilendirici ve öğretici bir kitap. Her evde olması gereken türden bir kitap.

Kitabın giriş sayfasında şu satırlar yer alıyor;
NEDEN BÖYLE BİR KİTAP

''Bundan 20 yıl sonra yapamadığın şeyler seni yaptıklarına nazaran daha çok üzecek. O yüzden çöz halatları. Güvenli limanlardan uzaklara yelken aç. Rüzgarları yakala. Araştır. Hayal et. Keşfet.''
Mark Twain
Nazım Hikmet'in sözleri ile aslında kitabın amacını çok iyi özetliyor yazar.

''Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın,
Bir sincap gibi mesela,
Yani, Yaşamın dışında ve ötesinde hiç bir şey beklemeden,
Yani, bütün işin gücün yaşamak olacak''

Bu kitap, Türkiye'de şairin tanımladığı şekliyle ''bütün işi gücü yaşamak'' olsun isteyenler için kaleme alındı. Büyük bir ciddiyetle.

Akdoğan Özkan
çok güzel bir kitap.. baktıkça yazasım geliyor aslında içindeki bilgileri. Daha fazla uzatmak istemiyorum. Yoksa sayfalarca buraya yazı yazacam. Bu kitabı edinmenizi tavsiye ederim.

Afrika - Şiir

--üşüyen bir çocuk,
ağlayan bir anne,
güneşi görmeden ölmüş bir bebek,
gözyaşları henüz kurumamış
bir baba..'
ben onları gördüm...
bir kıta'da
afrika'da

--ırak diyarlarda,
kuru bir agaç gördüm.
hiç yeşermeden büyümüş,
umut nedir bilmeden---;
--hayatı arayanları gördüm
su ve ekmek kadar--
--çıplak vücutlar gördüm
nasırlaşmış, yıpranmış...
--kırılmış tırnakları gördüm
toprağa karışmış--
--acılar gördüm..
acıdan öte yaşanmış--
yalnız ve terkedilmiş
bir kıta gördüm..
adı afrika...

Hayvalar aleminde bir manzara

Değeri biçilmez küçük canavarlar :)

3 Ocak 2008 Perşembe

Bir Sen Var - Şiir

Benim gözlerimden bakmalısın kendine,
Sesini kulaklarımdan duymalısın.
Hem koşarak hem de ağır aksak geçen zamanların tadını
benimle almalısın,
benimle yaşamalısın hayatı,
gecelerim ve sabahlarımda olmalısın..
Sabahları gözlerimle bak kendine,
giyinirken aynaya,
beğenmediklerin
beğeniye dönüşmeli
sarının sana ne kadar yakıştığını anlamalısın
Tüm sesleri, güzel müzikleri kulaklarımla duy
Telefonda attığın kahkahalarının
içe işlemesini,
hem neşeyi hem de hüznü barındıran sesindeki
tınlamanın ne iyi geldiğini anlamalısın..
Geçen zamanların kadar
gelecek zamanların da benimle olmalı..
sen ben olmalısın
ben de sende olmalıyım
akan zamanlarımız karışmalı çözülmemeli
zamanlarımız hayatlarımızdan bağımsız olmalı..

Funda Ergenekon Günay

Nirvana

Sanskritçe bir sözcüktür nirvana
Buddaha'cılıkta ruhun en üstün yetkinliğe ulaşması demektir. Schopenhauer'in yaygınlaştırıldığı bu terim istemli yaşamdan uzaklaşmayı, duyulur dünya nesnelerinden kopmayı, tam anlamında bir dinğinliğe ve esenliğe ulaşmayı anlatır. ''Acıdan kaçış'' anlamına Nirvana tam tamına bir yokluk durumudur. Nirvana'ya düzenli bir çabayla ulaşılır, bu çaba hem bedensel hem ruhsal çalışmayı içerir.. yoga...

Noumenon - Felsefi Anlamı

'Noumenon'' (almanca .söz) Kendinden şey'in alanı. Deneysel ya da duyular düzeyinde bilgilerine sahip olduğumuz olgular alanına karşıt olarak yalnızca usla araştırılabilir olan şeyleriin alanı.
Kant'ın olgular alanına karşıt olarak koyduğu ve usta kavranılabilir olmakla birlikte algılanamaz diye belirlediği mutlak gerçekliğin ya da kendinde şey'in alanı.

Kant, Platon'un Timaios diyaloğunda kullandığı nooumenon terimini almancaya uyarlarken bilinmezin alanını belirleyeceke bir sözcük ortaya koyuyordu. Olguların alanı görünürün alanıyken Noumenon'un alanı görünmezin alanıdır.

*Kant şöyle demektedir: Duyular imgeler kategorilerin birliğini izleyen nesneler olarak düşünüldüklerin de olgular (phaenomena) diye adlandırılırlar. Fakat basitçe anlığın nesneleri olan ancak duyulur sezgide verilmiş olmayan şeyleri düşündüğümde onları Noumenon'la ilgili şeyler diye adlandırmak gerekir.

Ayrıca; konuyu inceleyen wikipedia sayfasına bakabilirsiniz.

Vergilius - Biyografi

Publius Vergilius Maro.
Latin Şairi.
M.Ö. 70'te Mantova (İtalya) yakınlarında doğdu. M.Ö. 19'da İtalya / Brindisi'de öldü.
Eserleriyle Latin ve Batı edebiyatlarını büyük ölçüde etkiledi.

Vergilius, daha hayattayken, Georgica adlı eseriyle büyük bir üne kavuşmuştu. Şair, İtalya kırlarını güzelliğini dile getiren bu eseri, ancak yedi (7) yılda tamamlayabilmişti.
Bir gün imparator Augustus kendisine adanmak üzere şairden Yunan tarzında uzun bir şiir yazmasını istedi. Vergilius da imparatorun atası sayılan Aeneas'ın hikayesini anlatmayı uygun buldu. Şair eseri üzerinde tam on yıl çalıştı; hatta daha fazla ilham alabilmek için Yunanistan'a bile gitti. Bu destan veya şiir uzun çalışmalarından sonra bitmişti. Fakat Vergilius eserini beğenmediği ve yetersiz bulduğu için yakmak istedi. Çünkü destan üzerine en az üç yıl daha çalışması gerektiğine inanıyordu. Neyse ki dostları, el yazmalarını kurtarmışlardı. Bu sayede önce Roma, sonra da bütün dünya Aeneas'ı zevkle okudu.

2 Ocak 2008 Çarşamba

Yaşam - Şiir

yukarılara çıkmalısın,
verilen sözlerin içerisinde
tutulan ve gerçekleşen dileklerin kendisinde
ölümden bir adım öteye gitmelisin
baktığında görebilecek kadar yukarıda olmalısın
atladığında ise düşmeyecek kadar aşağıda
durmalısın kendi bildiğin yerde
bildiğince ve dimdik
ne düşmekten korkarak yaşamalı
ne de görmeden geçip gitmelisin yaşamları..

Funda Ergenekon Günay

Gitme - Şiir


Ne git nede kal diyemezdim ki sana
benim olmadığın zamanlarda
kalbin sözleri ağızdan cıksada çıkamasada
gözlerim söylemeli sana
gitme kal buralarda...

Funda Ergenekon Günay

Adı Konmamış Şiirler -2


gülümseyen yüzünden,
hüzün neden...?
bir şarkın var...
tanrıdan gizli..
sevgi yüklü...
adını kimsenin bilmediği...
mırıldanıp durman neden..?

Adı Konmamış Şiirler -1

bir kuş gelip konmuş..
omzuna..
kafasını yaslamış yanağına..
öylece uyumuşlar..
bir daha ne gece, nede gündüz
yaşamamışlar..

Biz Yine de Koşardık - Şiir

sonbahar gelince..
kollarımız açık..
rüzgara karşı...
gözlerimiz kapalı...
---sevgiyle..
biz koşardık..
hiç durmadan..

kuşlar gidince..
biz de giderdik...
kör karanlıkta çıkar gelirdik..
ay bizi beklerdi..
biz ağlardık...
çırılçıplak...
-yaşlar ...!
--akar giderdi...

burada gece olunca..
kente bir yalnızlık çökerdi..
bizi hüzün kaplardı...
yağmur yağardı...
ay solardı...
biz yine de koşardık...
tebessüm ederdik..
ay ağlardı...

sesimiz güzel değildi belki de..
biz yinede geceyi doldururduk..
hüzün dolu yaşlarla
iki beden de tek ruh..
iki ruh tek beden de gibiydik..
her şeye sığardık--yani..
de...---
bu güzelim kente sığmazdık işte..
---olsun.. !
biz yine de tebessüm eder...
yine de koşardık..
-delice..
--deliydik..--
belki de....

1 Ocak 2008 Salı

Köle ve Kölelik

Köle:

Bir efendinin emrinde bulunan tutsak yada satın alınmış kişi veya gönüllü yada zorla sıkı sıkı ya bağımlı kılınmış kişiye köle denir. Özgür koşullarda bulunmayan ve birine kesin biçimde bağımlı olan kişiyede köle denir.

Aristotelese kölelik üzerine şöyle der:
'' Ne olursa olsun, doğa özgür ve kör olmak üzere ikiye ayırır insanları.., köleler için kölelik hem yararlı hem doğrudur'' '' Sonunda kölelerin kullanışıyla hayvanların kullanılışı bir birinden çok az değişiktir. Kölelerden ve evcil hayvanlardan beklediğimiz, yaşamın gereksinimlerini karşılayabilmekte bize bedensel güçleriyle yardım etmeleridir.''

Kölelik :

Köle olma durumu. Mutlaka bir yetkeye başeğmiş kişi yada kişilerin durumudur kölelik. Tamamen bir başkasına ait olmaktır. Kadın kölelere cariye denirdi. Savaşlarda ele geçirilen esirler, borcunu ödeyemeyeler, suç işleyenler köle pazarlarında köle olarak satılırlarda. Kölelik eskiçağ'ın temel yaşam biçimiydi, üretimde başlıca gücü kölelerin emeği sağlıyordu. M.S.l. yüzyıl kölelikte bir dönüm noktası oldu. Yeryüzündeki en büyük kölelik ayaklanması spartakus kölelik ayaklanasıdır.. Kölelğin verimsizliği karşısında azatlı kölelik kurumu yerleşti: efendi iyi çalışan kölesine belli bir yaştan sonra özgürlüğünü veriyordu. Azatlı kölelik sistemide pek tutmadı ve yerini serfliğe bıraktı. Kölelik eskiçağın yaşam biçimiyken serflikte ortaçağın yaşam biçimi olmuştur. Kölelik savaşı ancak XV. yüzyıl dolaylarında başlayabildi. Ortaçağ avrupasının önemli şehirlerinden ( Venedik, Cenova,Sicilya.) kölelik pazarları vardır. Serfliğin gelmesi kölelik sistemini tamamen bitirmemişti. 1807 de ingiltere'de köle ticareti yasaklandı ilk defa, ancak 1838'de kaldırılabildi. Fransa 1849, A.B.D. 1865'de, Osmanlı'da 1847 yılında kölelilğe son verildi.

Ayrıca : Kölelik konusunu işleyen wikipedia sayfasından faydalanabilirsiniz.