14 Aralık 2007 Cuma

Psikoloji - Ruhbilimi

(fr. psychologie; alm. Psychologie; ing. psychology)

Ruhsal olayları inceleyen bilim. İnsan davranışları incelemesi ya da bilimi. Ruhbilimi XIX. yüzyıldan önce felsefenin bilinç olgularıyla ya da duygu ve düşünce araştırmasıyla ilgili bölümüydü. XIX. yüzyıldan sonra ruhun yapısını ve ruhsallığın yasalarını çeşitli nesnel yöntemlerle ve özellikle fizyolojik verilere göre araştıran bir deney bilimi oldu. Ruhbilimi tarih boyunca felsefenin bir dalı olarak kaldı ve ruh olgularını incelemekle sınırlandırıldı. Nitekim, Akademi'nin sözlüğünde ''ruhu, ruhun yetilerini ve işlemlerini inceleyen felsefe dalı'' olarak tanımlandı. Bu anlayış içinde o felsefenin yöntemlerini kullanmakla yükümlüydü. Fizyoloji nasıl beden olgularını inceliyorsa, ruh bilimide ruh olgularını ya da zihin olgularını ele alıyordu.
Ruhbilim bilim olarak ilk önemli atılımlarını XVIII. ve XIX. yüzyıllarında kazandı. Bu alanda özellikle deneyci ingiliz filozoflarının çalışmaları anılmaya değer. Bu bilgi alanı XIX. yüzyıldan sonra deney ve gözlem yöntemlerini kullanarak olumlu bilgiler arasına girmeye başladı. Ruhbilimi araştırmalarının hızlı gelişimi bir çok ruhbilimi okulunun doğmasına yol açtı. Bu okullar içinde bir çok bakış açısı, bir çok kuram gelişti. Ruhbilim başlangıçta içebakış yöntemine ağırlık verdi. Nice sonra bu yöntemin yeterli olmadığı görüldü. kendi ruhsal durumunu gözlemleye kalkan birey gözleme başlar başlamaz bu durumu elden kaçırıyordu. İçgözlemin ya da içebakış yönteminin yetersizliği ruhbilimi zorunlu olarak davranış incelemesine yöneltti. İnsanlar ruhbilimde içebakışla elde edemedikleri bir çok bilgiyi davranış gözlemlemesiyle elde ettiler. Böylece ruhbilim giderek bir davranış bilimine dönüştü., öyle ki bazı bilim adamları ruhbilim yerine davranışbilim'nin kullanılmasını önderdiler.
Ancak sözünü ettiğimiz bu iki yöntemin birbirine taban tabana karşıt olduğunu düşünmekte doğru olmaz. İnsan davranışlarını doğru olarak kavrayabilmekruh durumlarının incelenmesinide gerekli kılar, öte yandan davranışlar kendileri olarak değil ruh durumlarını açınlayan belirtiler olarak ele aldıkları zaman ruhbilim konusu olabilirler. Elbet bunun karşıtıda düşünülebilir: ruh durumlarının kavranılması insan davranışlarının, toplumsal insanın etkinliklerinin anlaşılabilmesi için önemlidir. Bugün pek çok alanda, özellikle felsefede ve estetikte pekçok şeyi doğru anlayabilmek için insan zihninin etkinliklerini en ince ayrıntılarına kadar hatta kurgunun sınırlarına kadar gözlemlemek bir gerekliliktir. Çeşitli ruh durumlarının, duygu ve düşünce etkinliklerinin kavranılması insan yaşamının aydınlığa kavuşturulması yolunda çok önemli veriler sağlar, sağlamaktadır. Buna göre ruhbilimde başlıca yöntemin kanıtlama yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. Bunun için hem ruhsal olguların hem de davranışların ayrıntılı biçimde gözlemlenmesi ve gözlemle elde edilen kalıcı verilerin saptanması gerekmektedir. Davranış gözlemlemesi bir laboratuvar etkinliği gerektirir: ölçmelere dayanmaksızın gelişigüzel yapılacak bir gözlem büyük yanılmalara yol açabilir. Ruhbilimciler insanlarla hayvanların bireylerle toplumların, hasta kişilerle sağlıklı kişilerin, ilkellerle uygarların, büyüklerle çocukların davranışlarını gözlemleyerek insan ruhsallığını n yasalarına yükselmeye çalıştılar. Bütün bu çabalar içinde bir çocuk ruhbilimi orataya çıktı. Ancak çocuk ruhsallığını ortaya koyabilmek için gerekli olan çalışmaların çocuk ruhsallığının girilmezliği düşünüldüğünde hiç de kolay bir iş olmadığı anlaşılır. Ne olursa olsun laboratuvar çalışmaları son derece bilimsel sonuçlar veren çalışmalar olmuştur. Olguları yeniden yaratmakla eneye ulaşmak, böylece son derece ayrıntılı gözlemler yapabilmek çabası testlerle desteklendiğinde insan ruhunun dıştan ele geçirilmesi serüveni gerçekleştirilmiş olmaktadır, en azından verimli bir teele oturtulmuş olmaktadır. Dikkat, bellek, seka testleri ruhsal edimleri ölçmelere indirgeyen çağdaş ruhbilimin sık sık kullandığı araçlarıdır. Bu arada ruhbilim öbür insan bilimleriyle ve doğa bilimleriyle ilişkileri kurmak konusunu genişletmeye ve yöntemlerini geliştirmeye çalıştı. Özellikle yaşam bilimi diye tanımlanan biyoloji ve tolumsal olgular bilimi diye tanımlanan toplumbilim ruhbilimine bellekle, zekayla, kişilikle heyecanlarla ve daha başka yetilerle ve etkinliklerle ilgili çalışmalarında çok önemli veriler sağladı.
*Munn ruhbilimin çağdaş gelişimi konusunda şunları söyler: ''Deneyi ve davranışı organik işlevler olarak gören modern ruhbilim özellikle davranışın bilimsel araştırmasıyla, yaptıklarımızla ve dediklerimizle ilgileniyor.'' Ruhbilim bu yolda tam anlamında bilimsel yöntemlerle donanmış durumdadır: ''Senilebilir ki ruhbilimse bilimsel yöntem öbür bilimlerin yöntemleriyle özünden aynıdır, ancak onun bazı ruhsal sorunlara uygulanması öbürlerinde görülmeyen bir güçlüğü getirmektedir. Bu durum özellikle şuradan geliyor: insan organizması daha çok dış dünyanın güçlüklerine ve sıkıntılarına karşı koymak zorunda kaldığı zaman herhangi bir olgudan daha karmaşıktır..'' Munn'da belirttiği gibi ruhbilimin asıl güçlüğü konusunun çetrefilliğinden gelmektedir. Bütün bu gelişmeler içinde ruhbilim eski bakış açısını tümüyle bırakmış mıdır? Gene de bütün bu gelişmeler içinde felsefeye bağımlılığın tam olarak nerede bittiğini ve bilimselliğin nerede başladığını kestirmek zordur. Ayrıca olumlu bir bilim olarak ruhbilimin yöntemlerini doğrulamakta öbür bilimler kadar felsefeye de her zaman gereksinim duyacağı kesindir. Ruhbilim olgularını üç ayrı öbekte toplamak doğru olur:
1. Etkinlik olguları: tepkimeler, içgüdüsel davranışlar, alışkanlıklar, istemli eylemler.
2. Duygu olguları: hazlar, acılar, tutkular, arzular, heyecanlar.
3. Düşünce olguları: algılar, yargılar, imgeler, anılar, fikirler.
Böylece ruhbilim düşünen ve duyan insanla eylemde bulunan insanı bir bütün olarak ele alır. Ruhbilimin büyük güçlüğü bilinç olgularını ya da bilinç dışı olgularını kavramaya çalışmakla ilgilidir. Bilincin bilgisi her şeye karşın doğrudan doğruya bilgidir, sezgiseldir ya da doğruca gözlemle elde edilir. Bu tür bilgiler tam anlamında öznel olmakla birlikte tam tamına bilinç olgularını gözlemlemesinden elde edildikleri için kendilerince bir nesnellik değeride taşırlar. Bu tür bilgi ben'imizin kendisini bir nesne olarak algılayabildigi yerde kendini gösterir. Benim bilincimi benden iyi kimse gözlemleyemez. Bilinci gözlemlemek onun keşfine çıkmaktır. bilinç denilen kapalı dünyaya tek giriş öznenin kapısındadır yada bilinç bir kapalı dünyadır, ona ancak sahibi girebilir. Bilincin herhangi bir nesneye yönelişi basit bilic'i, kendine yönelişi de düşünülmüş bilinç'i ortaya koyar. Bilinç edimleri genellikle basit bilinç edimleridir, bilincin kendini kavramak üzere kendine yönelişi pek az görülür ya da özellikle gerçekleştirilir.
Biliçaltına gelince, o varlığı uzun, uzun tartışılmış ve pek güç benimsenmiş bir bilinç etkinliğidir. XVII. yüzyılda Leibniz Yeni deneme'de ''ruhun karanlık bölgeleri'nden söz etmişti. Zamanla bilincin derinlere doğru inildikçe karanlıklaşan bir etkinliği olduğu anlaşıldı. Bilinç üst tabakalarında kargaşık yada karmaşık bile olsa aydınlıktır. Bilinç bir üst kesimde kendini ya da kendikini yetkin bir dikkatle rahatça kavrayabilir. En derine indiğimizde en büyük dikkate bile kapalı kalabilen duygu ve düşünce bileşikleriyle ya da karmaşıklarıyla karşılarız. Gelgelelim bu tabakalara inmek hiç de kolay değildir. Orada uyuyan, kapalı, örtülü hatta ussalıkla terleşen yada kendine göre ussal öğeler vardır. Bu bilinçaltı ya da bilinçdışı alan görünürde bilincin oluşumunu ve akışını hiç etkilemeyen gercekte her an bilinç üzerinde etki olan alabildigine zengin ya da verimli alandır: yaratmanın son derece pırıltılı verileri kadar çok büyük sıkıntılar da bu alanın ürünü olabilir. Böylece bilincin ve bilinçdışının tüm olgularını ve bu olguların davranışlarımız üzerindeki etkilerini incelemek ruhbilimin konusudur. Alışkanlık, istem, arzu,eğilim,heyecan, dikkat, algı, bellek, imgelem, yargı, kavram, fikir, usavurma daha pekçok öğe ruhbilimin araştırma alanını kurarlar. Ruhbilim bugünkü büyük verimini elbette salt bilinç olgularını gözlemlenmesi düzeyinde laboratuvar araştırmaları düzeyine yönelmekle kazanmışlar. Bunda Wundt'un 1879'da Leibzig'de ilk ruhbilim laboratuvarını açarak attığı adımın payı büyüktür.

Kaynak : Felsefe Ansiklopedisinden derlenmiştir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder