14 Aralık 2007 Cuma

Son Moda (Özgün Makale)

Bir sabah kalktım. Öyle güzeldi ki güneş; hemen giyinip sokağa attım kendimi. Bir de baktım, ayaklarımda “ters duran bir hare” gibi, kelepçeler vardı. Ceplerimi yokladım, anahtar yanımdaydı. Korkumun yersiz olduğunu anladım ben de hemen. “hakettiğimiz gibi dünya yerle bir olacak, duvarlar üzerimize düşecekti” tabi ama, belli ki şimdi değildi. Zamanı geldiğinde “buna değecekti”.

Sonra ilerledim yolumda. Kocaman kanatlı kırlangıçlar gördüm mavi gök boyunca. “Gel birlikte süzülelim” dediler. Reddedilemeyecek kadar güzel bir teklifti, geberiyordum yanlarına gidebilmek için. Ayakkabılarımı çıkarırken tam, biri yaklaştı yanıma. Giymeyeceksem ayakkabılarımı alıp alamayacağını sordu. “Ayakkabılarımla yürümeyi bir dene... Sadece ayak izlerimde sarsılmakla kalacaksın” dedim ukala ukala. Salaklıktı ama ne yapsaydım? Çok hoşlanmıştım ondan! O ise gülümseyerek, hatta “bir meleği oynarcasına” , ébu hiç iyi değil” dedi. Ne de iyi anlaşıvermiştik birden: Aynı son moda dilden konuşuyorduk!

Kırlangıçlar aklıma geldiğinde hemen başımı yukarı kaldırdım. Ama sıkılıp gitmişlerdi çoktan. Boşverdim kendi kendime. Karşımdaki hala gülmekteydi. Sessizce gülümsedik birbirimize bir süre. O bana dönüp “Kelimeler çok gereksizdir.. Zaten sadece zarar verirler” diyene kadar. Benim gibi o da hiçbirşeyi “sessizlikte bırakmak” istemememişti. Beni “uzun bir yolculuğa götürmek” istedi, “okyanustaki adalardan başka bir şey gözükmeyen yerlere”... “Bu duygusal şiddete dayanamadığını” söyledi, “rutinimizi değiştirmekten”, artık “temiz” olmaktan konuştu. “Dualarımızı duyan biri, seven, ilgilenen biri, kendi şahsi peygamberimiz” olalım istedik ikimiz de, birbirimizin. “Uzanıp inançlarımıza dokunduk”, o bana “vermek istediği garip aşktan” bahsederken, benim dilimdeki tek şey “bunun bizim aşkımızın sabahı” olduğuydu.

Karşısında belli belirsiz bir silüet görüp irkildi. “Bu yeni bir oyun, çok gerçekçi. O bana, köpeği gibi davranıyor bense dizlerimin üzerindeyim.. O benim efendim, ben de hizmetçisi..” . Giderken ekledi, “Benim küçük kızım, nereye gidersen oraya geleceğim, direksiyonda sen varsın. Kaderin ellerindeyim”. Bense “bu bir an meselesi” diye geveleyebildim... “Bir silahın namlusunun ucunda duruyordum”.

Gidiverdi, kaçar gibi.. Arkasından seslendim, o hızla uzaklaşırken: “Sana kalbimden bir kaç söz bunlar. Kimse bilemez beni senin kadar. Dilimi tutan bu hastalıktan kurtulmak benim için ne kadar zor bilmelisin. Anla beni! Bazı insanlar birbirlerine aittir. Aşk ikimize adandı!”

Sesim, boş sokakta yankılanırken, ne yapacağımı bilmezken, yine kırlangıçlar geldi aklıma. Bir baktım, geri gelmişlerdi. Kızdım onlara içten içe. Canları istediğinde beni gerçekliğimden koparamazlardı, benim de çabam lazımdı. Onları görmezden gelip bir kaç adım atmaya yeltenmişken, ayaklarımın acısı durdurdu beni. “küçük dünyama aniden girip, çıkarken de kalbimle birlikte ayakkabılarımı da almıştı.

Meğer o şarkıları yazmış olmayı ne de çok istemiştim..

Sonra birden gece oldu. Eve döndüm. Yastığıma sarılıp uzun uzun uyudum, tatlı tatlı rüyalar gördüm. Ne de olsa, “hayatının geri kalanını paylaşacak birini arayan”, “küçük 15” bendim!

Yazan : Rana Çepelioğullar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder